Bir Sonbahar zamanı

Denis

Well-known member
foto_autunno_3342.jpg




TATLI hüznün insanın içini ve dışını sardığı bir zamandır.

Tam da bu zaman.

Bir adı “âhir zaman”,

Bir adı son zaman,

Bir adı ihtiyarlık zamanı,

Bir adı ikindi vakti,

Bir adı da sonbahar…

Hepsinin çıkış kapısı aynı.

Her hüzün ve gamın bir sevinç ve mutluluğa dönüştüğü zamanlar...

Ve bunu en ideal anlamda Bediüzzaman söylemiş:

“O vakit hem güz mevsim-i hazinanesini ve ihtiyarlık hâlet-i mahzunanesini ve âhirzaman mevsim-i elîmânesini andırır ve hatırlatır;

hem yevmî işlerin neticelenmesi zamanı, hem o günde mazhar olduğu sıhhat ve selâmet ve hayırlı hizmet gibi niam-ı İlâhiyenin bir yekûnu teşkil ettiği zamanı,

hem o koca güneşin ufule meyletmesi işaretiyle insan misafir bir memur ve her şey geçici, bîkarar olduğunu ilân etmek zamanıdır.”


Bir anlamda sonun başlangıcıdır sonbahar yaprakları…

Her bahardan sonra bir yazı, her sonbahardan sonra bir kışı yaşayarak geldi insanlık.

Yaprakların haşin tahribatı,

Lodos rüzgârlarının dehşet fırtınaları,

Kanatsız kalan ağaçların garip halleri…

Hep insanı farklı duygulara götürür.

“Bir bahar akşamı rastladım size” mısralarından alın,

“Ömrümüzün son demi” hüznüne,

“Artık nasıl geçersen geç” avareliğine varıncaya kadar.

Hayatın bin bir acı ve çapraşık halleri arasında bocalayan insanlık…

Bunlardan ayrı olarak her şeye boş verip, ince işlere kafa yormayan bedbaht topluluk…

Yakılan ve yıkılan değerlere aldırmadan geçen fani hayatlar…

Merhametsiz simalar…

Sonbaharın verdiği ve beyinleri zonklatan şeylerin farkında olmayanlar…

İşte her şey o sonbahardan sonra ufule meyletti.

Tıpkı İbrahim Aleyhisselâmın “Lâ uhubbi’l-âfilîn” nidaları gibi.

Kaybolanlar ve geri dönüşü olmayanları sevmeyenler gibi.

Sonbahar yaprakları bir çok şeyi sesli veya sessiz dillendirir.

Onun seslerine kulak verirken anlarız bunları...

“Boşvermişim boşvermişim boşvermişim dünyaya

Ağlamak istemiyorsan sen de boşver dünyaya”

diyenlerin afakî tavırlarından değiliz.

“Gel gidelim dosta gönül” diyenlerin yolundan…

“Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur”
diyenlerin yolundan…

Hissiz, duygusuz insanların katı ve gaddar hallerinden iğreniriz.

Nice bitkin ve ümidini yitirenlere ümit oluruz.

Bir sonbahar zamanı…

Asr-ı Saadet’e gideriz.

Veda tepelerine…

Hira Mağarasındaki o ilk hitaba…

Beytullah’ta tavaf ederiz.

Serinlemek için Medine yollarına düşeriz…

Bedir kuyularına,

Uhud’daki okçuların gafletlerine…

Cennet-i Baki’de ruhlara Fatihalar okuruz.

Mescid-i Nebevî’deki doyumsuz o güzel kokuyu ciğerlerimize kadar çekeriz.

Bu haller hep bir sonbahar mevsiminde yaşandı.

Bu firak hislerini en çok yeşillerle iç içe olanlar daha çok anladı.

Bozkırlarda hayat hallerini yaşayanlar fazla hislenmediler.

Günde yüz elli bine yakın insan’ın ebedî âleme kanat açması ile öğrendik sonbaharı…

Aklımızı başımıza aldık.

Her namaz vaktini bir son zaman olarak bildik.

Zira İki Cihan Serveri (asm):

“Kıldığınız namazlarınızı son namaz olarak kılınız” demişti…

Ve bir an gelecek işte o son namazı kılarak ebedî vatanımıza ulaşacağız.

Yoksa mevsimler bir kıvam üzerinde gider mi idi hiç?

Hepsi bir müziğin nağmeleri gibidir.

Zira zaman işte son zamandı.

Savrulan her yaprak gibi, nereye gideceği belli olmayan kırık dallar gibi…

Sonbahar…

Sen bize hâl dilin ile bunları söyledin.

Alacağımız dersleri aldık.

Her şeyin geçici ve bîkarar olduğunu,

Bütün daimî güzelliklerin ebedî âlemde olduğunu…

Ve son müceddidi andık.

“Sizlere hitap ediyorum” demişti.

“Şu muâsırlarım, varsın beni dinlemesinler... Zira ben biliyorum ki, şu kitabın mesâili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir” diye haykırıyordu.

En gaddar çehrelere meydan okuyordu.

Kara simalı ve zifiri düşünceli insanların tehdit ve tahditlerine beş para vermemişti.

O da son zamanın sultanı idi.

Yani son zamanın sonbaharı…

Ne onca hadiseler onu yıldırdı,

Ne de olayların vicdansızlığı…

Ve başardı.

Binlerce insanı ebedî saadetin yolcusu yaptı.

Her sonbahar yaprağı o zaman taze bir bahara inkılâp etti.

Bir sonbaharı yaşıyoruz.

Ümitsizliğin dünyamıza kıl kadar tesiri olmadan…

Şahs-ı manevînin ferdiyet, kutbiyet ve gavsiyetini hissederek.

Bu birlikteliğin zaman ve mekâna sığmayan atmosferi ile.

Yıkmadan, dökmeden, aldırmadan, yıkılmadan...

Yoksa mevsimlerin gelip geçmesi, bizi yolumuzdan alıkoyamaz.

Bir sonbahar zamanı işte böyle yaşandı.

Hadiselerin mahkûmu olmadan,

Mağlûp olmadan,

Dim dik ayakta durarak…



RAŞİT YÜCEL
 

teblið

Vefasýz
Severim Hazan mevsimini !!

Güzel bir paylaşım Allah cc.Razı olsun kardeş..satırları okumakta aynen kendisi gibi huzur veriyor..
 
Üst