Mesnevi-i Nuriye 8. Ders - Cenâb-ı Hakkın Vahdet ve Bekasının Delilleri

Eddaî2

Well-known member

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Esselamün aleyküm ve rahmetullah.

Açıklamalı derslerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Anladıklarımızı paylaşmaya, anlamadıklarımızı da birlikte anlamaya çalışalım inşaallah. Selam ve dua ile.


[BILGI]ON BİRİNCİ LEM’A: Arkadaş! Bir nev’in efradı arasındaki tevafuk ve bir cinsin envâı arasında âzâ-yı esasiyede bulunan müşabehet, sikkenin ittihadına, kalemin vahdetine delâlet ettiklerinden anlaşılıyor ki, bütün mütevafık ve müteşabihler, yani birbirine benzeyen çokluk, bir Zât-ı Vâhidin eser-i san’atıdır.

Kezalik, inşa ve icadlarda görünen şu suhulet-i mutlaka, bütün mevcudatın bir Sâni-i Vâhidin eseri olduğunu, vücub derecesinde istilzam ediyor. Aksi halde, suubet, güçlük öyle bir derece-i imtinâ ve muhaliyete çıkacaktır ki, o cins ve nevilerin ademden vücuda çıkmalarına bir sed çekilmiş olur. Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakkın zâtında şeriki olmadığı gibi—çünkü intizam bozulur, âlem fesada gider—fiilinde de şeriki yoktur. Çünkü, suubetten, güçlükten dolayı âlemin ademden çıkmamasına sebep olur.

ON İKİNCİ LEM’A: Arkadaş! Hayat, Hâlıkın ehadiyetine burhan olduğu gibi, mevt de devam ve bekasına bir delildir.

Evet, nasıl akan nehirlerin, dalgalanan denizlerin kabarcıkları ve yeryüzünde bulunan sair şeffaflar, şemsin ziyâ ve timsallerini göstermekle şemsin vücuduna şehadet ettikleri gibi, o kabarcık gibi şeffaflar ölüp söndükten sonra yerlerine müteselsilen gelip geçen emsalleri, yine şemsin ziyâ ve timsallerini gösterdiklerinden, şemsin devam ve bekasına ve bütün o şuâat, celevat ve timsallerin bir şems-i vâhidin eseri olduklarına şehadet ediyorlar. İşte o şeffaflar, vücutlarıyla şemsin vücuduna ve ademleri ve ölümleriyle de şemsin devam ve bekasına delâlet ediyorlar.

Kezalik, mevcudat, vücuduyla Vâcibü’l-Vücudun vücub-u vücuduna ve ölüm ve zevaliyle, teceddüdî bir teselsülle yerlerine gelen emsali, Sâniin ezelî ve ebedî vâhidiyetine şehadet ediyorlar.

Evet, leyl ve neharın ihtilâfı, fusul-i erbaanın tahavvülü ve unsurların tebeddülü hengâmlarında meydana çıkan şu güzel mevcudat ve bu lâtif masnuatta devam ile cereyan eden mübadele ve devr ü teslim muamelesi kat’î bir şehadetle, sermedî, âlî, dâimüttecellî bir Sahib-i Cemâlin vücuduna ve bekasına ve vahdetine şehadet eden kat’î bir burhandır.

Ve keza, senevî inkılâplarda, müsebbebatla esbabın birlikte ölüm ve zevali ve sonradan ikisinin yine birlikte iâdeleri, esbabın da müsebbebat gibi âciz masnu ve mahlûklardan olduğuna delâlet ettiği gibi, bu masnuat ve mevcudatın, bir Zât-ı Vâhidin müteceddid bir san’atı olduğuna da şehadet eder.


Mesnevi-i Nuriye[/BILGI]

[TAVSIYE]Benzer Dersler: Risale-i Nur Açıklamalı 12 : Hayat Hâtemine Bakınız..
Açıklamalı Risale Dersleri 15 - Tevhid Nazarıyla Bakmak
Açıklamalı Risale Dersleri 34 - Kesretten Vahdete Deliller

Açıklamalı Risale Dersleri 45 - Tevhidde Suhulet Vardır..


Diğer dersler: Risale Açıklamalı
[/TAVSIYE]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 55 - Cenâb- Hakkın Vahdet ve Bekasının Delilleri

[NOT]ON BİRİNCİ LEM’A: Arkadaş! Bir nev’in efradı arasındaki tevafuk ve bir cinsin envâı arasında âzâ-yı esasiyede bulunan müşabehet, sikkenin ittihadına, kalemin vahdetine delâlet ettiklerinden anlaşılıyor ki, bütün mütevafık ve müteşabihler, yani birbirine benzeyen çokluk, bir Zât-ı Vâhidin eser-i san’atıdır.[/NOT]


Türler arasındaki benzerlikler, onların aynı elden çıktığının delilidir. Mesela insan türünü ele alırsak; her insanda yüz var ve her insanın yüzü aynı yerde. Her insanda el, kol, ayak, kalp, ciğer vs. azalar var ve istisnalar haricinde - istisnalar kaideleri bozmaz - hepsi aynı yerde ve birbirine benzer şekillerde. Her insanda akıl var ve muhtelif hissiyat var. Bütün bunlar insan türünün tek bir Yaratıcısının olduğunu gösteriyor. Diğer canlı türlerini de buna kıyas edebiliriz. Sonuç değişmeyecektir. Aynı benzerlikler diğer canlı türleri arasında da geçerlidir.

[NOT]Kezalik, inşa ve icadlarda görünen şu suhulet-i mutlaka, bütün mevcudatın bir Sâni-i Vâhidin eseri olduğunu, vücub derecesinde istilzam ediyor. Aksi halde, suubet, güçlük öyle bir derece-i imtinâ ve muhaliyete çıkacaktır ki, o cins ve nevilerin ademden vücuda çıkmalarına bir sed çekilmiş olur. Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakkın zâtında şeriki olmadığı gibi—çünkü intizam bozulur, âlem fesada gider—fiilinde de şeriki yoktur. Çünkü, suubetten, güçlükten dolayı âlemin ademden çıkmamasına sebep olur.[/NOT]


Bir işin tek bir merkezden idare edilmesi kolaylığı, farklı farklı yerlerden idare edilmesi ise zorluğu netice verir. Mesela bir ordunun her bir askerinin erzakının farklı yerden geldiğini düşünelim. Ne kadar müşkül olacağı malumdur. Ya da her bir askerin silahının ayrı fabrikadan geldiğini varsayalım. Hem temin etmede zorluk, hem de karmaşıklık olacağı aşikardır. Halbuki her askerin erzakı tek bir yerden, silahı tek bir yerden, elbiseleri tek bir yerden ve emirleri dahi tek bir yerden geldiği takdirde hem kolaylık hem de düzenli bir ordu meydana gelecektir.

Bunun gibi kainatta Rabbimizin yaptığı gördüğümüz ya da göremediğimiz sayısız icad ve inşalar var. Mesela bahar mevsimi bu icad ve inşa faaliyetlerinin en çok göründüğü bir dönem. Bir bakıyoruz ki çok kısa bir sürede binlerce bitki ve hayvan türü bir anda ortalığı şenlendirmiş. Geçen baharın nerdeyse kopyası gibi. Ne kadar da çabuk icad ediliyorlar ve kolay yapılıyorlar. Binlerce tür hayvanat ve nebatat bir anda, birbiri içinde iken karıştırılmadan ve şaşırmadan, hatasız, noksansız, mükemmel ve muntazam ve süratli bir şekilde yaratılmasındaki, meydana getirilmesindeki kolaylıklar; bu faaliyetlerin ancak tek bir Zat tarafından yapılması halinde olabilir. Yoksa olamaz. Çünkü ayetle de sabittir ki Allah'ın şeriki olsaydı kainatta bir düzen, yaratmada bir kolaylık ve çabukluk, mükemmellik, intizam olamazdı. Herşey karmakarışık olurdu, hatta kainat vücuda gelmezdi. Bundan da anlıyoruz ki Allah'ın Zatının ortağı olmadığı gibi, faaliyetlerinin yani fiillerinin de ortağı yoktur. Birşeyin olmasını murad ettiğinde "Ol der, oluverir."
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 55 - Cenâb- Hakkın Vahdet ve Bekasının Delilleri

[NOT]ON İKİNCİ LEM’A: Arkadaş! Hayat, Hâlıkın ehadiyetine burhan olduğu gibi, mevt de devam ve bekasına bir delildir.

Evet, nasıl akan nehirlerin, dalgalanan denizlerin kabarcıkları ve yeryüzünde bulunan sair şeffaflar, şemsin ziyâ ve timsallerini göstermekle şemsin vücuduna şehadet ettikleri gibi, o kabarcık gibi şeffaflar ölüp söndükten sonra yerlerine müteselsilen gelip geçen emsalleri, yine şemsin ziyâ ve timsallerini gösterdiklerinden, şemsin devam ve bekasına ve bütün o şuâat, celevat ve timsallerin bir şems-i vâhidin eseri olduklarına şehadet ediyorlar. İşte o şeffaflar, vücutlarıyla şemsin vücuduna ve ademleri ve ölümleriyle de şemsin devam ve bekasına delâlet ediyorlar.

Kezalik, mevcudat, vücuduyla Vâcibü’l-Vücudun vücub-u vücuduna ve ölüm ve zevaliyle, teceddüdî bir teselsülle yerlerine gelen emsali, Sâniin ezelî ve ebedî vâhidiyetine şehadet ediyorlar.

Evet, leyl ve neharın ihtilâfı, fusul-i erbaanın tahavvülü ve unsurların tebeddülü hengâmlarında meydana çıkan şu güzel mevcudat ve bu lâtif masnuatta devam ile cereyan eden mübadele ve devr ü teslim muamelesi kat’î bir şehadetle, sermedî, âlî, dâimüttecellî bir Sahib-i Cemâlin vücuduna ve bekasına ve vahdetine şehadet eden kat’î bir burhandır.

Ve keza, senevî inkılâplarda, müsebbebatla esbabın birlikte ölüm ve zevali ve sonradan ikisinin yine birlikte iâdeleri, esbabın da müsebbebat gibi âciz masnu ve mahlûklardan olduğuna delâlet ettiği gibi, bu masnuat ve mevcudatın, bir Zât-ı Vâhidin müteceddid bir san’atı olduğuna da şehadet eder.


Mesnevi-i Nuriye[/NOT]




Hayat Allah'ın cc. varlığının ve birliğinin apaçık delillerindendir. O'ndan başka hayat verecek yoktur. Bu Lem'a dan önceki onbir Lem'a hayatın Allah'ın vahdetine delil olması ile ilgili derslerdir. Hayat gibi ölüm de Cenab-ı Hakkın devam ve bekasına delildir. "Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdirledir. Öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdirle, bir hikmet ve tedbirledir." İkinci Mektup

Bir fabrika düşünelim. Bir taraftan hammadde gelip, tezgahlarda işlenirken, diğer taraftan da fabrikadan çıkışı yapılıyor. Bundan anlarız ki, fabrika ve içindeki tezgahların bir sürekliliği var ki, gelen hammadde, belli birtakım işlemlere tabi tutulup sonra çıkışı yapılıyor. Fabrikanın ve tezgahların olmayışı, fabrikada olup biten süreçlerin tamamınında olmaması anlamına gelir. Teşbihte hata olmasın, hayat ve ölümü de bunun gibi düşünebiliriz. Gözümüz önünde cereyan eden sürekli geliş-gidişler var. Bir taraftan haddi sınırı olmayan mevcudat hayat sahibi olurken, diğer taraftan bir o kadarı da ölümü tadıp gidiyor. Bir anlamda yeni gelenlere yer açıyor.

Bir harf varsa, onu yazan bir de kalem olmalıdır. Bir fiil varsa, elbette bir failden südur eder. Hayat ve ölüm gibi sürekli olan bir faaliyetin, failsiz olduğuna ihtimal verecek bir akıl yoktur. Bu faaliyetler bir Fail-i Muhtarın varlığını kesin olarak ispat ettiği gibi, O Failin devam ve bekasına da delildir aynı zamanda. Bir saraya girip çıkan misafirler varsa, sarayın devamlılığına delildir. Hayat ve ölüm de dünyada sürekli görünen iki gerçektir. Ve her gelip giden, o faaliyeti sürekli olarak gerçekleştiren bir Zattan haber veriyor.

Üstad Hazretlerinin yukarıda verdiği misale göre; Nehirde parlayan her kabarcık, çok geçmeden yerini başka bir kabarcığa bırakıyor. Kısa bir süre parıldayıp sonra kayboluyor. Sonra yerine bir başkası geçiyor ve o da çok durmadan bir yenisine bırakıyor yerini. Katreler sürekli gidip geliyor, ancak sabit bir noktada, her bir katre, bir an da olsa, güneşin ziyasına mazhar oluyor. Bundan anlaşılır ki, geçici olan su katreleridir ve sabit olan, kalıcı olan, onları o ziyaya mazhar eden şemstir yani güneştir. Hayat ve ölüm de bunun gibidir. Zihayatlar da, tıpkı nehirde bir an güneşin ziyasına mazhar olup, sonra yerini diğerlerine bırakan su katreleri gibidir. Gitmeleri kendilerinin fani olduğunu gösterdiği gibi, yerine yeni gelenlerin de hayata mazhar olması ve sonra onun da ölmesi, daimi bir Hayat sahibinin varlığından haber veriyor.

Bir yandan ter ü taze gelip diğer yandan kaybolan her güzellik, daimi bir Cemîl den haber veriyor. Binlerce tür hayat sahibinin, sonbahar ve kış mevsiminde sebepleriyle birlikte ortadan kaybolmaları ve ardından gelen baharla yeniden aynı şekilde iadeleri, yeniden yaratılmaları, bir Kadîm-î Bakî'den haber veriyor. Daha bunlar gibi misallerini sürekli gördüğümüz sayısız mükemmelliklerin, sayısız güzelliklerin, sayısız esbab ve müsebbebatının yani sebebin ve ondan ortaya çıkan neticenin, sayısız sanatların, haddi sınırı olmayan nimetlerin, hayatların vs. ölüp, yerlerine aynı şekilde benzerlerinin gelmesi; bu faaliyetleri sürekli gerçekleştiren, daimi olan Cenab-ı Haktan haber veriyor.
 
Üst