On İkinci Şuâ

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ

Denizli Mahkemesi Müdafaatında
n
blank.gif
1
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
blank.gif
2

Evet, biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda üç yüz elli milyon dahil mensupları var. Ve her gün beş defa namazla o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar.
blank.gif
3 اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kudsî programıyla birbirinin yardımına, dualarıyla ve mânevî kazançlarıyla koşuyorlar.

İşte, biz bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradındanız. Ve hususi vazifemiz de, Kur’ân’ın imanî hakikatlerini tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip, onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferitten kurtarmaktır. Sairdünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cemiyetçilik gibi asılsız ve mânâsız, gizli cemiyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz.

endOfSection.gif
endOfSection.gif

Dünyaya karışmak arzusu bizde bulunsaydı, böyle sinek vızıltısı gibi değil, top güllesi gibi ses ve patlak verecekti. Divan-ı Harb-i Örfîde ve Mustafa Kemal’inhiddetine karşı, divan-ı riyasette, şiddetli ve dokunaklı müdafaa eden bir



[BILGI]Dipnot-1 Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Denizli MahkemesiMüdafaanamesine bazı lüzumlu tayy ve ilâveleri yaparak Afyon Mahkemesine—vahdet-i mes’ele münasebetiyle—aynı müdafaanameyi ibraz ettiğinden, bu DenizliMüdafaanamesinin büyük bir kısmını Afyon Mahkemesi Müdafaanamesiyle birleştirmiş ve On Dördüncü Şuâ namını vermiştir.

Dipnot-2 Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.

Dipnot-3
“Mü’minler kardeştirler.” Hucurât Sûresi, 49:10.

[/BILGI]

Denizli Mahkemesi: (bk. bilgiler – Denizli)Divan-ı Harb-i Örfî: (bk. bilgiler)
Mustafa Kemal: (bk. bilgiler)asır: yüzyıl
berzahî: kabir âlemine aitcemiyet: topluluk
cemiyetçilik: gizli bir topluluk oluşturmadaimî: devamlı, sürekli
divan-ı riyaset: başkanlık makamıefrad: fertler, bireyler
ehl-i iman: Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inananhaps-i münferit: tek başına hapis, hücre hapsi
hiddet: öfke, kızgınlıkhususî: özel
idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluşkemâl-i hürmet: tam ve kusursuz saygı
komite: bir maksat için oluşturulan toplulukkudsî: kutsal
medar-ı ittiham: suçlama sebebimensup: bağlı
muazzam: çok büyükmukaddes: kutsal
müdafaa: savunmamüdafaat: savunmalar
münasebet: bağlantı, ilişkisair: diğer, başka
suret: biçim, şekiltahkikî: araştırmayla ve kesin delillere dayandırarak elde edilen
tenezzül: inme, seviyesini düşürme, alçalma
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 362

adam, on sekiz sene zarfında kimseye sezdirmeden dünya entrikalarını çeviriyor diye onu ittiham eden, elbette bir garazla eder.
Bu meselede benim şahsımın veya bazı kardeşlerimin kusuruyla Risale-i Nur’ahücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur’ân’a bağlanmış. Ve Kur’ân dahi Arş-ı Âzamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın, o kuvvetli ipleri çözsün?

Hem bu memlekete maddî ve mânevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuz üç âyât-ı Kur’âniyenin işârâtıyla ve İmam-ı Ali Radıyallahu Anhın üç kerâmât-ı gaybiyesiyle ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) kat’î ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale‑i Nur, bizim âdi ve şahsî kusurlarımızla mes’ul olmaz ve olamaz ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem maddî, hem mânevî telâfi edilmeyecek derecede zarar olacak.HAŞİYE-1
Bazı zındıkların şeytanetiyle Risale-i Nur’a karşı çevrilen plânlar ve hücumlarinşaallah bozulacaklar. Onun şakirtleri başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenâb-ı Hakkın inayetiyle mağlûp edilmezler. Eğer maddîmüdafaadan Kur’ân men etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde umumunteveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şakirtler, Şeyh Said ve Menemen hâdiseleri gibi cüz’î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar. Allah etmesin, eğermecburiyet derecesinde onlara zulmedilse ve Risale-i Nur’a hücum edilse, elbette hükümeti iğfal eden zındıklar ve münâfıklar bin derece pişman olacaklar.

Elhâsıl, madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz; onlar da bizimâhiretimize, imanî hizmetimize ilişmesinler.

Mevkuf
Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif

[BILGI]Haşiye-1 Bu istida, Kastamonu zelzelesinden yirmi gün evvel yazılmıştı. Risale-i Nurbereketiyle her vilayetten ziyade âfâttan mahfuz kalmıştı. Şimdi âfât başladı ve dâvamızı tasdik etti.
[/BILGI]


Arş-ı Âzam: Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve her şeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yerCenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Gavs-ı Âzam: [bk. bilgiler – Abdulkàdir-i Geylânî (k.s.)]Kastamonu: (bk. bilgiler)
Menemen Hâdisesi: (bk. bilgiler)Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
bereket: Allah’tan gelen bolluk, nimetcüz’î: ferdî, sınırlı, küçük
ehl-i dünya: dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenlerelhâsıl: netice olarak, özetle
entrika: hile, aldatmafevkalâde: olağanüstü
garaz: kötü kasıt, kötü niyethaşiye: dipnot, açıklayıcı not
hücum: saldırıinayet: lütuf, iyilik, yardım
inşaallah: Allah’ın dilemesiyleistidâ: dilekçe
ittiham: suçlamaiğfal etme: kandırma, aldatma
işârât: işaretler, belirtilerkat’î: kesin
kerâmât-ı gaybiye: Allah’ın bir ikramı olarak gaybla ilgili verilen haberlerin doğru çıkması şeklinde gerçekleşen kerametlermahfuz kalma: tehlikelere karşı korunmuş olma
mağlup etme: yenmemecburiyet: zorunluluk
mes’ul: sorumlumevkuf: tutuklu
müdafaa: savunmamünâfık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
radıyallahu Anh: “Allah ondan razı olsun”tahakkuk etme: gerçekleşme
tasdik: doğrulama, onaylamatelâfi etme: eksikliği giderme
teveccüh: ilgi, yönelmeumum: bütün
vilayet: ilzarfında: içinde
zelzele: deprem, sarsıntıziyade: çok, fazla
zındık: dinsizâfât: âfetler, musibetler
âhiret: öldükten sonra sonsuz olarak devam edecek olan hayatâyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]Şeyh Said: (bk. bilgiler)
şakirt: talebe, öğrencişeytanet: şeytanlık
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 363

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1

Efendiler,

Size kat’î haber veriyorum ki, buradaki zâtların, bizimle ve Risale-i Nur’lamünasebeti olmayan veya az bulunanlardan başka, istediğiniz kadar hakikî kardeşlerim ve hakikat yolunda hakikatli arkadaşlarım var. Biz Risale-i Nur’unkeşfiyat-ı kat’iyesiyle iki kere iki dört eder derecesinde sarsılmaz bir kanaatla bilmişiz ki, ölüm bizim için, sırr-ı Kur’ân ile, idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiş. Ve bize muhalif ve dalâlette gidenler için, o kat’î ölüm, ya idam-ı ebedîdir (eğer âhiretekat’î imanı yoksa), veya ebedî ve karanlıklı haps-i münferittir (eğer âhirete inansa vesefahet ve dalâlette gitmişse). Acaba dünyada bu mes’eleden daha büyük, dahaehemmiyetli bir mesele-i insaniye var mı ki, bu ona âlet olsun? Sizden soruyorum.

Madem yoktur ve olamaz. Neden bizimle uğraşıyorsunuz? Biz en ağır cezanıza karşı kendimiz, âlem-i nura gitmek için bir terhis tezkeresini alıyoruz diye kemâl-i metanetle bekliyoruz. Fakat bizi reddedip dalâlet hesabına mahkûm edenleri, sizi bu mecliste gördüğümüz gibi, idam-ı ebedî ile ve haps-i münferitle mahkûm ve pek yakın bir zamanda o dehşetli cezayı çekeceklerini müşahede derecesinde biliyoruz, belki görüyoruz, onlara insaniyet damarıyla cidden acıyoruz. Bu kat’î ve ehemmiyetlihakikatı ispat etmeye ve en mütemerridleri dahi ilzam etmeye hazırım. Değilvukufsuz, garazkâr, mâneviyatta behresiz ehl-i vukufa karşı, belki en büyük âlim vefeylesoflarınıza karşı gündüz gibi ispat etmezsem, her cezaya razıyım!
İşte, yalnız bir nümune olarak, iki Cuma gününde mahpuslar için telif edilen ve Risale-i Nur’un umdelerini ve hülâsa ve esaslarını beyan ederek Risale-i Nur’un birmüdafaanamesi hükmüne geçen Meyve Risalesini ibraz ediyorum ve Ankaramakamatına vermek için, yeni harflerle yazdırmaya müşkülâtlar içinde

[BILGI]Dipnot-1 Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
[/BILGI]

Ankara: (bk. bilgiler)behresiz: nasipsiz, hissesiz
beyan etme: açıklamadalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık
ebedî: sonsuzehemmiyetli: önemli
ehl-i vukuf: bilirkişifeylesof: filozof, felsefeci
garazkâr: kötü niyet sahibi, art niyetlihaps-i münferit: tek kişilik hapis, hücre hapsi
hülâsa: kısaca, özetibraz etmek: ortaya koymak, göstermek
idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluşilzam etme: delillerle muhatabı susturma
kanaat: fikir, düşünce, inanmakat’î: kesin olarak
kemâl-i metanet: sarsılmaz bir dayanıklılıkkeşfiyat-ı kat’iye: kesinliğinde şüphe olmayan keşifler; mânevî âlemlerde bazı hakikatleri görme
mahkûm: hüküm giyenmakamat: makamlar
mesele-i insaniye: insanlık meselesimuhalif: aykırı, zıt
mâneviyat: mânevi âleme ait olan şeylermüdafaaname: savunma yazısı
münasebet: bağlantı, ilişkimütemerrid: inatçı
müşahede: gözlemleme, görmemüşkülât: zorluklar, güçlükler
nümune: örnek, misalsefahet: gayrı meşru zevk ve eğlenceye düşkünlük
sırr-ı Kur’ân: Kur’ân içinde gizli olan sırlı bilgilertelif: yazma, kaleme alma
terhis: göreve son verme, serbest bırakmatezkere: belge
umde: ana ilke, prensipvukufsuz: bir konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan
âhiret: öldükten sonraki âlemâlem-i nur: nur âlemi, aydınlık olan âlem, âhiret
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 364

gizli çalışıyoruz. İşte onu okuyunuz, tam dikkat ediniz. Eğer kalbiniz—nefsinize karışmam—beni tasdik etmezse, bana şimdiki tecrid-i mutlak içinde her hakaret ve işkenceyi de yapsanız, sükût edeceğim.
Elhâsıl, ya Risale-i Nur’u tam serbest bırakınız, veyahut bu kuvvetli ve zedelenmez hakikati elinizden gelirse kırınız! Ben şimdiye kadar sizi ve dünyanızı düşünmüyordum ve düşünmeyecektim. Fakat mecbur ettiniz. Belki de sizi ikaz etmek lâzımdı ki, kader-i İlâhî bizi bu yola sevk etti. Biz de
blank.gif
1 مَنْ اٰمَنَ بِالْقَدَرِ أَمِنَ مِنَ الْكَدَرِdüstur-u kudsîyi kendimize rehber edip, herbir sıkıntılarınızı sabırla karşılayacağız diye azmettik.


Mevkuf
Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif


[BILGI]Dipnot-1 “Kadere îmân eden kederden kurtulur.”[/BILGI]


Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)azmetme: karar verme
düstür-u kudsî: kutsal prensipelhâsıl: kısaca, netice olarak, özetle
kader-i İlâhî: Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlamasımevkuf: tutuklu
nefs: insanı kötülüğe yönelten duygusevk etme: yönlendirme
sükût etme: sessiz kalma, susmatecrid-i mutlak: bir kişiyi her şeyden soyutlama
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 365

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1
Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar câri bir âdet-i İslâmiyeye ittibaen Risale-i Nur’unhususî menbaları olan yüzer âyât-ı meşhureyi büyük bir En’âm gibi Hizb-i Kur’ânîyaptığımızı, “Dinde tahrifat yapıyor” diye muaheze etmişler.

Hem bir sene cezasını çektiğim ve mahrem tutulan ve zabıtnamede kaydedildiği gibi odun yığınları altından çıkarılan Tesettür Risalesi bu sene yazılmış veneşredilmiş gibi, bizi ittiham etmek istiyor. Hem Ankara’da hükümetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemal’e) söylediğim itirazlara ve ağır sözlere mukabeleetmeyip sükût etmesi ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-i hadîsiyeyi beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve mahrem tenkitlerim, medar-ı mes’uliyetyapılmış. Ölmüş ve hükümetten alâkası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede; ve hükümetin ve milletin bir hatırası ve Cenâb-ı Hakkın bir tecellî-i hâkimiyeti olan adalet kanunları nerede?

Hem biz hükümet-i cumhuriye ve esaslarından en ziyade kendimize medar-ı istinat ve onunla kendimizi müdafaa ettiğimiz hürriyet-i vicdan esası, bizim aleyhimizdemedar-ı mes’uliyet tutulmuş. Güya biz hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz!
Hem medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkit ettiğimden, hatır ve hayâlime gelmeyen bir şeyi zabıtnamelerde isnat ediyor: Güya ben radyo,HAŞİYE-1 tayyare veşimendiferin kullanılmasını kabul etmiyorum diye, terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde bulunduğumla mes’ul ediyor!


[BILGI]Dipnot-1 Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.

Haşiye-1 Radyo gibi azîm bir nimet-i İlâhiyeye karşı azîm bir şükür olmak için, “Radyo Kur’ân’ı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip, küre-i havanın bir hâfız-ı Kur’ân olmasıdır” demiştim.
[/BILGI]


Ankara: (bk. bilgiler)Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
En’âm: bazı Kur’an âyetlerinin veya sûrelerinin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkarılan dua kitabıHizb-i Kur’ânî: Kur’an âyetlerinin veya sûrelerinin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkarılan dua kitabı
Mustafa Kemal: (bk. bilgiler)Tesettür Risalesi: kadınların örtünmesiyle ilgili Lem’alar adlı eserde yer alan Yirmi Dördüncü Lem’a
Zaman-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönemaleyhimizde: zararımıza
aleyhinde bulunmak: bir şeyin karşısında olmakazîm: büyük
beyan: açıklama, izahcâri: geçerli, yürürlükte olan
fıtrî: doğalhakikat-i hadîsiye: bir hadîs-i şerifin ifade ettiği gerçek
haşiye: dipnothususî: özel
hâfız-ı Kur’ân: Kur’ân’ı ezbere bilenhükümet-i cumhuriye: cumhuriyet hükümeti
hürriyet-i vicdan: vicdan özgürlüğüisnat: dayandırma
ittibaen: tabi olarak, uyarakittiham etmek: suçlamak
küre-i hava: hava küresi, atmosfermahrem: başkalarına karşı gizli tutulan
medar-ı mes’uliyet: sorumluluk sebebimedâr-ı istinad: dayanak noktası
menba: kaynakmes’ul etme: sorumlu tutma
muaheze etme: sorgulamamuarız: karşı gelme
mukabele: karşılık vermemüdafaa: savunma
neşretme: yaymanimet-i İlâhiye: Allah’ın verdiği nimet
riyaset: başkanlıkseyyiat: günahlar, kötülükler
sükût: sessiz kalma, susmatahrifat yapma: bir şeyi bozma, saptırma
tayyare: uçaktecellî-i hâkimiyet: Allah’ın her şey üzerindeki hakimiyetini gösteren yansıma
tenkit: eleştirmeterakkiyât-ı hâzıra: çağdaş ilerlemeler, gelişmeler
zabıtnâme: bir olay hakkında ilgili kimselerin olayın oluş şeklini kaydettikleri belgezemin: yer, dünya
ziyade: çok, fazlaâdet-i İslâmiye: İslâmın özüne uygun olarak Müslümanlarca uygulanan âdet, gelenek
âyât-ı meşhure: Kur’ân’da yer alan ve Müslümanlar arasında çokça okunan âyetler
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 366

İşte bu nümunelere kıyasen, ne kadar hilâf-ı adâlet bir muamele olduğunu,inşâallah, insaflı, adaletli olan Denizli Müddeiumumîsi ve Mahkemesi göstererek, ozabıtnamelerin evhamlarına ehemmiyet vermeyecekler.
Hem en acîbi budur ki: Başka mahkemenin müdde-i umumîsi benden sordu: “Mahrem Beşinci Şuâda demişsin: ‘Ordu dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak.’ Muradın, orduyu hükümete karşı itaatsizliğe sevk etmektir.” Ben de dedim: “Maksadım, o kumandan ya ölecek veya tebdil edilecek, ordutahakkümünden kurtulacak demektir. Acaba, hem gayet mahrem, sekiz senede yalnız iki defa elime geçen ve aynı zamanda kaybedilen, hem âhirzamana ait bir hadîsin mânâsını küllî bir surette beyan eden, hem aslı eskiden telif edilen bir risale, hem birtek nefer görmediği halde nasıl sebeb-i ittiham olur?” Maatteessüf, o insafsızların o acip ittihamı iddianameye girmiş.
Hem en garibi şudur ki: Bir yerde demişim: Cenâb-ı Hakkın büyük nimetleri olantayyare, şimendifer ve radyoyu, büyük şükürle mukabele lâzımken, beşer etmedi,tayyarelerle başlarına bomba yağdı. Ve radyo öyle büyük bir nimet-i İlâhiyedir ki, ona mukàbil şükür ise, o radyo milyonlar dilli bir küllî hâfız-ı Kur’ân olup, bütünzemin yüzündeki insanlara Kur’ân’ı dinlettirsin. Ve Yirminci Sözde Kur’ân’ın medeniyet harikalarından gaybî haber verdiğini beyan ederken, bir âyetin işareti olarak, kâfirler şimendiferle âlem-i İslâmı mağlûp ederler demişim. İslâmı bu harikalara teşvik ettiğim halde, bir sebeb-i ittiham olarak, “Şimendifer ve tayyare ve radyo gibi terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde” diye, iddianamenin âhirinde, beni evvelkimüdde-i umumînin garazlarına binaen ittiham eder.
Hem hiçbir münasebeti olmadığı halde, bir adam Risale-i Nur’un ikinci bir ismi olanRisaletü’n-Nur tâbirinden, “Kur’ân’ın nurundan bir risalettir, bir ilhamdır”




Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahDenizli: (bk. bilgiler)
Denizli Mahkemesi: (bk. bilgiler)Risaletü’n-Nur: Risale-i Nur’un diğer adı
acib: ilginç, şaşırtıcıaleyhinde olma: karşısında olma, kabul etmeme
beyan: açıklama, izahbeşer: insanlık
binaen: -dayanarakehemmiyet: değer, önem
evham: kuruntular, şüphelerevvelki: önceki
garaz: kötü kasıt, kötü niyetgaybî: bilinmeyen
hadîs: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranışhilâf-ı adâlet: adalete ters
hâfız-ı Kur’ân: Kur’ân’ı ezbere bileniddianame: savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısı
ilham: Allah tarafından kalbe verilen mânâlarinşaallah: Allah’ın dilemesiyle
ittiham: suçlamakâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin şeylerden birini inkâr eden kimse
küllî: geniş ve kapsamlıkıyasen: kıyas ederek, kıyasla, oranla
maatteessüf: ne yazık kimahrem: başkalarına karşı gizli tutulan
maksat: amaç, gayemağlup etmek: yenmek
muamele: uygulama, davranışmukabele: karşılık
mukàbil: karşılıkmurad: irade edilen, kastedilen
müdde-i umumî: savcımünasebet: bağlantı, ilişki
nefer: asker, ernimet-i İlâhiye: Allah’ın nimeti
nümune: örnekrisale: kitap
risalet: elçilik, peygamberliksebeb-i ittiham: suçlama sebebi
sevk etmek: yönlendirmek, tahrik etmeksuret: biçim, şekil
tahakküm: baskı, zorlamatayyare: uçak
tebdil: değiştirmetelif: yazma, kaleme alma
terakkiyât-ı hâzıra: ilim ve teknoloji alanında gerçekleştirilen yeni gelişmelertâbir: ifade
zabıtnâme: bir olay hakkında ilgili kimselerin olayın oluş şeklini kaydettikleri belgezemin: yer, dünya
âhirinde: sonundaâhirzaman: bizim
âlem-i İslâm: İslâm dünyasışimendifer: tren
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 367

demiş. İddianamede başka yerin verdikleri yanlış mânâ ile, güya “Risale-i Nur birresuldür” diye benim için bir sebeb-i ittiham tutulmuş.
Hem müdafaatımda yirmi yerde kat’î bir surette hüccetlerle ispat etmişiz ki, bütün dünyaya karşı da olsa din ve Kur’ân ve Risale-i Nur’u âlet edemeyiz ve edilmez ve biz onların bir hakikatini dünya saltanatına değiştirmeyiz ve bilfiil öyleyiz. Bu dâvânınemareleri yirmi senede binlerdir. Madem öyledir; ben ve biz bütün kuvvetimizle deriz:
blank.gif
1 حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif
[BILGI]
Dipnot-1 “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.

[/BILGI]


Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)bilfiil: fiilen, gerçekte
dünya saltanatı: dünya hayatında elde edilen zenginlik ve iktidaremare: belirti, işaret
güya: sankihüccet: kanıt, delil
iddianame: savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısıkat’î: kesin olarak
müdafaat: savunmalarresul: elçi, peygamber
sebeb-i ittiham: suçlama sebebisuret: biçim, şekil

 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 368

1بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
İddianameye karşı itiraznamenin tetimmesidir

Bu itirazda muhatabım Denizli Mahkemesi ve müddeiumumîsi değil, belki başta Isparta ve İnebolu müddeiumumîleri olarak, yanlış ve nâkıszabıtnameleriyle buradaki acip iddianâmeyi aleyhimize verdiren garazkârve vehham memurlardır.

Evvelen: Aslı ve faslı olmayan ve hatırıma gelmeyen bir siyasî cemiyet namınımâsum ve siyasetle hiç alâkaları olmayan Risale-i Nur talebelerine takıp ve o daire içine giren ve iman ve âhiretinden başka hiç bir maksatları bulunmayan bîçareleri, ocemiyetin nâşiri, ya faal bir rüknü veya mensubu veya Risale-i Nur’u okumuş ve okutmuş veya yazmış diye suçlu sayıp mahkemeye vermek ne kadar adaletinmahiyetinden uzak olduğuna kat’î bir hücceti şudur ki:

Kur’ân aleyhinde yazılan, Doktor Duzi’nin ve sair zındıkların o muzır eserlerini okuyanlara, hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiye düsturuyla bir suç sayılmadığı halde, hakikat-i Kur’âniyeyi ve imaniyeyi öğrenmeye gayet muhtaç ve müştak olanlara güneş gibi bildiren Risale-i Nur okumak ve yazmak bir suç sayılmış. Ve hem, yüzerrisale içinde yanlış mânâ verilmemek için mahrem tuttuğumuz ve neşrine izin vermediğimiz iki üç risalede yalnız birkaç cümlelerini bahane gösterip ittiham etmiş. Halbuki, o risaleleri—biri müstesna—Eskişehir Mahkemesi tetkik etmiş, icabına bakmış; ve müstesna ise, hem istidamda ve hem itiraznamemde gayet kat’î cevap verildiği ve “Elimizde nur var, siyaset topuzu yok” diye Eskişehir Mahkemesinde yirmi vech ile kat’î ispat edildiği halde, o insafsız müddeîler, üç mahrem ve neşrolunmayanrisalelerin üç dört cümlelerini

[BILGI]Dipnot-1
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
[/BILGI]


Denizli: (bk. bilgiler)Doktor Duzi: (bk. bilgiler)
Eskişehir: (bk. bilgiler)Isparta: (bk. bilgiler)
acip: acaip, tuhafaleyhinde: karşıt olarak
bîçare: çaresiz, zavallıcemiyet: topluluk, dernek, örgüt
düstur: kural, prensipevvelen: ilk olarak
faal: aktif çalışkan, hareketligarazkâr: kötü niyet sahibi, art niyetli
hakikat-i Kur’âniye ve imaniye: Kur’ân ve imana ait hakikatler, gerçeklerhüccet: kanıt, delil
hürriyet-i fikir: fikir özgürlüğühürriyet-i ilmiye: ilim özgürlüğü
icabına bakma: bir şey için gerekli şeyleri yerine getirmeiddianame: savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısı
insafsız: vicdansızistidâ: müracaat dilekçesi
itirazname: itiraz dilekçesiittiham: suçlama
kat’î: kesin olarakmahiyet: içerik, esas, nitelik
mahrem: yabancılara karşı gizli tutulanmensup: bağlı
muhatap: hitap edilenmuzır: zararlı
mâsum: günahsız, suçsuzmüddeiumumî: savcı
müddeî: savcımüstesnâ: dışında
müştak: arzulu, çok isteklinam: ad, ünvan
neşir: yayma, yayınlamanâkıs: eksik, noksan
nâşir: neşreden, yayınlayanrisale: mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi
rükn: esas, temelsair: diğer, başka
tetimme: ek, tamamlayıcı nottetkik: inceleme, araştırma
vecih: şekil, tarzvehham: aşırı derecede vehimli, kuruntulu
zabıtnâme: bir olay hakkında ilgili kimselerin olayın oluş şeklini kaydettikleri belgezındık: dinsiz
âhiret: öldükten sonra sonsuz olarak yaşanacak olan âlemİnebolu: (bk. bilgiler)
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 369

bütün Risale-i Nur’a teşmil eder gibi, Risale-i Nur’u okuyan ve yazanı suçlu ve beni de hükûmetle mübareze eder diye ittiham etmişler.
Ben ve bana yakın ve benimle görüşen dostlarımı işhad ve kasemle temin ederim ki, bu on seneden ziyadedir ki, iki reisten ve bir mebustan ve Kastamonu Valisinden başka, hükûmetin erkânını, vükelâsını, kumandanları, memurları, mebusları kimler olduğunu kat’iyen bilmiyorum ve bilmeyi de merak etmemişim. Acaba hiç imkânı var mı ki, bir adam mübareze ettiği adamları tanımasın ve bilmeyi merak etmesin? Dost mu, düşman mı, karşısındakini tanımasına ehemmiyet vermesin? Bu hallerden anlaşılıyor ki, bil’iltizam herhalde beni mahkûm etmek için gayet asılsız bahaneleriicad ederler.

Madem keyfiyet böyledir. Ben de buranın mahkemesine değil, belki o insafsızlara derim:
Ben, sizin bana vereceğiniz en ağır cezanıza da beş para vermem ve hiçehemmiyeti yok. Çünkü ben kabir kapısında, yetmiş yaşındayım. Böyle mazlum vemâsum bir iki sene hayatı şehadet mertebesiyle değiştirmek, benim için büyüksaadettir. Risale-i Nur’un binler hüccetleriyle kat’î imanım var ki, ölüm bizim için birterhis tezkeresidir. Eğer idam da olsa, bizim için bir saat zahmet, ebedî bir saadetin verahmetin anahtarı olur. Fakat, siz, ey zındıka hesabına adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle sebepsiz meşgul eden insafsızlar! Kat’î biliniz ve titreyiniz ki, siz idam-ı ebedîile ve ebedî haps-i münferitle mahkûm oluyorsunuz. İntikamımız sizden pek çokmuzaaf bir surette alınıyor görüyoruz. Hattâ size acıyoruz.

Evet, bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakikati, elbette hayattan ziyadebir istediği var. Ve onun idamından kurtulmak çaresi, insanların her meselesininfevkinde en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ı zaruri ve kat’îsidir. Acaba, bu çareyi kendine bulan Risale-i Nur şakirtlerini ve o çareyi binler hüccetler ile bulduran Risale-i Nur’u âdi bahanelerle ittiham edenler ne kadar kendilerini hakikat ve adalet nazarında müttehem oluyor, divaneler de anlar.
Bu insafsızları aldatan ve hiç münasebeti olmayan bir siyasî cemiyet vehmini veren üç maddedir.


Kastamonu: (bk. bilgiler)adliye: hukuk ve âdalet işlerinin görüldüğü resmî makam
bil’iltizam: çok kesin bir şekildedivane: akılsız, deli
ebedî: sonsuzehemmiyet: değer, önem
erkân: önde gelenkişiler, idarecilerfevkinde: üstünde
haps-i münferit: tek başına hapis, hücre hapsihüccet: kanıt, delil
icad etme: var etme, ortaya çıkarmaidam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
ihtiyac-ı zaruri: zorunlu ihtiyaçlarittiham: suçlama
işhad: şahit göstermekasem: yemin
kat’iyen: kesin olarakkat’î: kesin olarak
mahkûm etme: bir kişi hakkında hapis cezası vererek hapsetmemazlum: zulme uğrayan
mebus: milletvekilimezaristan: mezarlık
muzaaf: kat katmâsum: günahsız, suçsuz
mübareze: karşı koyma, çarpışmamünasebet: bağlantı, ilişki
müttehem olma: suçlanmanazar: bakış
rahmet: İlâhî şefkat ve merhametreis: başkan
saadet: mutluluksiyasî cemiyet: siyasî maksatlarla kurulan topluluk, örgüt
suret: biçim, görünüşterhis tezkeresi: göreve son verme, serbest bırakma belgesi
teşmil: içine alma, kuşatma, kapsamavehm: kuruntu, zan
vükelâ: milletvekilleri, bakanlarziyade: çok, fazla
zındıka: dinsizlik, inançsızlıkşakirt: talebe, öğrenci
şehadet mertebesi: şehitlik derecesi
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 370

Birincisi: Eskiden beri benim talebelerim benimle kardeş gibi şiddetli alâkadarolmaları, bir cemiyet vehmini vermiş.
İkincisi: Risale-i Nurun bazı şâkirtleri her yerde bulunan ve cumhuriyet kanunları müsaade eden ve ilişmeyen ve cemaat-ı İslâmiye heyetleri gibi hareket etmelerinden, bir cemiyet zannedilmiş. Halbuki o mahdut üç dört şakirtin niyetleri cemiyet memiyet değil, belki sırf hizmet-i imaniyede hâlis bir kardeşlik ve uhrevî tesanüddür.

Üçüncüsü: O insafsızlar kendilerini dalâlet ve dünyaperestlikte bildiklerinden ve hükûmetin bazı kanunlarını kendilerine müsait bulduklarından, fikren diyorlar ki: “Herhalde Said ve arkadaşları bizlere ve hükûmetin, bizim medenîce nâmeşruhevesatımıza müsait kanunlarına muhaliftirler. Öyle ise muhalif bir cemiyet-i siyasidirler.” Ben de derim:
Hey bedbahtlar! Dünya ebedî olsaydı ve insan içinde daimî kalsaydı ve insanî vazifeler yalnız siyaset bulunsaydı, belki bu iftiranızda bir mânâ bulunabilirdi. Hem eğer ben siyasetle işe girseydim, yüz risalede on cümle değil, belki bin cümleyisiyasetvâri ve mübarezekârâne bulacaktınız. Hem farz-ı muhal olarak, eğer biz dahi sizin gibi bütün kuvvetimizle dünya maksatlarına ve keyiflerine ve siyasetlerine çalışıyoruz diye—ki; şeytan da bunu inandırmaya çalışamıyor ve kimseye kabul ettiremez—haydi böyle de olsa, madem bu yirmi senede hiçbir vukuatımız gösterilmiyor; ve hükûmet ele bakar, kalbe bakamaz; ve herbir hükûmette şiddetlimuhalifler bulunur. Elbette yine adliye kanunu ile bizleri mes’ul etmezsiniz. Son sözüm:


حَسْبِىَ اللهُ لاَۤ إِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
blank.gif
1

Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif


[BILGI]Dipnot-1 “Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.
[/BILGI]



Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)alâkadar: alâkalı, ilgili
bedbaht: kötü talihli, talihsizcemaat-i İslâmiye: İslâm toplulukları
cemiyet: topluluk, örgütcemiyet-i siyasi: siyasi topluluk, örgüt
daimî: devamlı, süreklidalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dünyaperestlik: dünyaya tapmakebedî: sonsuz
farz-ı muhal: olmayacak bir şeyi olacakmış gibi düşünmehevesât: hevesler, yasak arzu ve istekler
hizmet-i imaniye: iman hizmetihâlis: içten, katıksız
mahdut: sınırlımaksat: amaç, gaye
mes’ul: sorumlumuhalif: aykırı, zıt
mübarezekârâne: karşı koyaraknâmeşru: İslâmın izin vermediği iş
risale: mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisisiyasetvâri: siyasetçilerin yaptığı gibi
tesanüd: dayanışmauhrevî: ahiretle ilgili
vehm: kuruntu, zanvukuat: kötü davranışlar, olaylar
şâkirt: talebe, öğrenci

 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 371

1بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış, resmen zapta geçmemiş vemüdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve lâtif bir vakıa-i müdafaayı aynen beyan ediyorum.

Orada benden sordular ki: “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?”

Ben de dedim: “Eskişehir mahkeme reisinden başka daha sizler dünyaya gelmeden ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder.Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyuyla yerdim. İşitenler benden soruyordular. Ben de derdim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten, tanelerini karıncalara verirdim.”
Sonra dediler: “Sen Selef-i Salihîne muhalefet ediyorsun.”
Cevaben diyordum: “Hulefâ-i Râşidîn, herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber (r.a.), Aşere-i Mübeşşere ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhurhükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mânâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”

İşte, ey müddeiumumî ve mahkeme âzâları.

Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara vetakvâcılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim. On senedir (şimdi yirmi sene oluyor) ki hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. Hükümet-i cumhuriye ne halkesb ettiğini bilmiyorum. El’iyâzü billâh, eğer dinsizlik hesabına imanına ve âhiretine çalışanları mes’ul edecek kanunları yapan ve kabul

[BILGI]
Dipnot-1 Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
[/BILGI]

Aşere-i Mübeşşere: Cennetle müjdelenen on SahabiEskişehir: (bk. bilgiler)
Eskişehir Mahkemesi: (bk. bilgiler – Eskişehir)Hulefâ-i Râşidîn: dört büyük halife; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali
Sahabe-i Kirâm: cömertlik ve şeref sahibi Sahabeler; Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenlerSelef-i Salihîn: İslâmın ilk beş asrında yaşayan Ehl-i Sünnet âlimleri
Sıddık-ı Ekber: Hz. Peygambere bağlılıkta en ileride olan, Hz. Ebûbekirbeyan: açıklama, izah
bîtaraf: tarafsızdüstur: kural, prensip
el’iyâzü billâh: Allah korusunhakikat-i adalet: gerçek adalet
halife: Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinde genel reishayat-ı siyasiye ve içtimaiye: siyasî ve toplumsal hayat
hükümet-i cumhuriye: cumhuriyet hükümetihülâsa: öz, özet
hürriyet-i vicdan: vicdan hürriyetihürriyet-i şer’iye: şeriatın tanıdığı özgürlük
inziva: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmamaittiham: suçlama
kesb etme: kazanmakubbe: yarım küre biçiminde yapılan bina damı
latîf: güzel, hoşmuhalefet: karşıt olma, aykırılık
mânâ-yı dindar cumhuriyeti: dindar Cumhuriyetin özü, gerçek anlamımüdafaat: savunmalar
müddeiumumî: savcıreis: başkan
reis-i cumhur: cumhurbaşkanısefahet: gayrı meşru zevk ve eğlence
takvâ: Allah’ın emirlerini tutup, günahlardan sakınmatarihçe-i hayat: hayat hikâyesi, biyografi
telâkki: anlama, kabul etmetürbe: büyük bir zât için yapılan mezar
vakıa-i müdafaa: olayı savunmazapta geçme: resmî kayıtlara geçme
âhiret: öldükten sonra sonsuza kadar yaşanacak olan âlemâzâ: üye
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 372

eden bir dehşetli şekle girmişse, bunu size bilâperva ilân ve ihtar ederim ki, bin canım olsa, imana ve âhiretime feda etmeye hazırım. Ne yaparsanız yapınız, benim son sözüm
blank.gif
1 حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُolarak, siz beni idam ve ağır ceza ilezulmen mahkûm etmenize mukàbil derim:

Ben Risale-i Nur’un keşf-i kat’îsiyle, idam olmuyorum. Belki terhis edilip nur âlemine ve saadet âlemine gidiyorum. Ve sizi, ey dalâlet hesabına bizi ezenbedbahtlar, idam-ı ebedî ile ve daimî haps-i münferitle mahkûm bildiğimden ve gördüğümden, tamamıyla intikamımı sizden alarak kemâl-i rahat-ı kalble teslim-i ruhetmeye hazırım.
MevkufSaid Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif



[BILGI]Dipnot-1 “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.[/BILGI]


Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)bedbaht: kötü bahtlı, talihsiz
bilâpervâ: pervâsız, korkusuz, çekinmedendalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık
haps-i münferit: tek başına hapis, hücre hapsiidam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
ihtar: hatırlatma, uyarmakemâl-i rahat-ı kalb: tam bir kalp rahatlığı
keşf-i kat’î: kesin keşif, mânevî âlemlerde bazı hakikatleri görme ve ortaya çıkarmamevkuf: tevkif edilmiş, tutuklu
mukàbil: karşılıksaadet: mutluluk
terhis: göreve son verme, serbest bırakmateslim-i ruh: ruhunu teslim etme
zulmen: zulmederekâhiret: öldükten sonra sonsuza kadar yaşanacak olan âlem
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 373

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ1

Efendiler,

Çok emarelerle kat’î kanaatim gelmiş ki, hükümet hesabına, hissiyat-ı diniyeyi âlet ederek emniyet-i dahiliyeyi ihlâl etmek için bize hücum edilmiyor. Belki bu yalancı perde altında, zındıka hesabına, bizim, imanımız için ve imana ve emniyete hizmetimiz için bize hücum edildiğine çok hüccetlerden bir hücceti şudur ki:

Yirmi sene zarfında, Risale-i Nur’un yirmi bin nüshaları ve parçalarını yirmi bin adamlar okuyup kabul ettikleri halde, Risale-i Nur’un şakirtleri tarafından emniyetinihlâline dair hiçbir vukuat olmamış ve hükümet kaydetmemiş ve eski ve yeni iki mahkeme bulmamış. Halbuki, böyle kesretli ve kuvvetli propaganda, yirmi gündevukuatlarla kendini gösterecekti. Demek hürriyet-i vicdan prensibine zıt olarak, bütün dindar nasihatçilere şâmil, lâstikli bir kanunun yüz altmış üç (163)’üncü maddesi sahte bir maskedir. Zındıklar, bazı erkân-ı hükümeti iğfal ederek, adliyeyi şaşırtıp, bizi herhalde ezmek istiyorlar.

Madem hakikat budur; biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya satan veküfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek. Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun! Her ceza ve idamınıza hazırız. Hapsin harici, bu vaziyette, yüz derece dahilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlakaltında hiçbir hürriyet—ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye—olmamasından, ehl-i namus ve diyanet ve taraftar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz. Biz de
blank.gif
2 اِنَّا ِللهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ diyerek Rabbimize dayanıyoruz.

Mevkuf
Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif
[BILGI]
Dipnot-1 Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
Dipnot-2 “Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz.” Bakara Sûresi, 2:156.
[/BILGI]

Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran AllahSaid Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
bedbaht: kötü bahtlı, talihsizdiyanet: din, dindarlık
ehl-i namus: namus sahibiemare: belirti, işaret
emniyet: güvenemniyet-i dahiliye: iç güven
erkân-ı hükümet: hükümetin ileri gelenleri, esas üyelerhissiyat-ı diniye: dini hisler, duygular
hüccet: güçlü kanıt, delilhücum: saldırı
hürriyet-i diniye: din özgürlüğühürriyet-i ilmiye: bilgi edinme özgürlüğü, ilim serbestliği
hürriyet-i vicdan: vicdan hürriyetiihlâl: bozma, karıştırma
istibdâd-ı mutlak: tam ve sınırsız bir baskı, mutlak diktatörlükiğfal: gaflete düşürerek kandırma, aldatma
kanaat: inanç, tatminkat’î: kesin olarak
kesretli: çokkudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal
küfr-ü mutlak: tam anlamıyla inkâr, dinle ilgili her şeyi reddetmemevkuf: tevkif edilmiş, tutuklu
nasihatçi: öğüt verennüsha: kopya
prensib: kural, düsturpropaganda: bir şeyin kıymetini artırmak için yapılan konuşma ve eylem
taraftar-ı hürriyet: özgürlük taraftarıvukuat: meydana gelen olaylar
zarfında: içindezındık: dinsiz
zındıka: dinsizlik, inançsızlıkşakirt: talebe, öğrenci
şamil: içine alan, kapsamlı
 
Son düzenleme:

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 374

1بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Mahkeme Reisi Ali Rıza Beyefendi,

Hukukumu müdafaa etmek için ehemmiyetli bir talebim ve bir ricam var.

Ben yeni harfleri bilmiyorum ve eski yazım da pek nâkıstır, hem beni başkalarla görüştürmüyorlar. Adeta tecrid-i mutlak içindeyim. Hattâ iddianame on beş dakikadan sonra benden alındı. Hem avukat tutmak iktidarım yok. Hattâ size takdim ettiğim müdafaatımın, çok zahmetle, bir kısmını gizli olarak ancak yeni harfle birsuretini alabildim. Hem Risale-i Nur’un bir nevi müdafaanamesi ve mesleğininhülâsası olan Meyve Risalesinin bir suretini müdeiumuma vermek için ve bir ikisuretini Ankara makamatına göndermek için yazdırmıştım. Birden onları elimden aldılar, daha vermediler. Halbuki Eskişehir adliyesi, bize bir makineyi hapse gönderdi. Biz müdafaatımızı onda, yeni harfle, bir iki nüsha yazdık; hem o mahkeme dahi yazdı. İşte ehemmiyetli talebim: Ya bize bir makineyi siz veriniz veya bize müsaade ediniz, biz celb edeceğiz, tâ ki hem müdafaatımı, hem Risale-i Nur’unmüdafaanamesi hükmündeki risaleyi yeni harfle iki üç suretini alıp, hem Adliye Vekâletine, hem Heyet-i Vekileye, hem Meclis-i Mebusana, hem Şûrâ-yı Devlete göndereceğiz. Çünkü, iddianamede bütün esas, Risale-i Nur’dur. Ve Risale-i Nur’a ait dâvâ ve itiraz, cüz’î bir hâdise ve şahsî bir mes’ele değil ki çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükümeti ciddî alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâmın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir surette celb edecek bir küllî hâdisehükmünde ve umumî bir meseledir.
Evet Risale-i Nur’a perde altında hücum eden, ecnebî parmağıyla bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan âlem-i İslâmın teveccühünü ve muhabbetini veuhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için siyaseti dinsizliğe âlet ederek perde altındaküfr-ü mutlakı yerleştirenlerdir ki, hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defadır şaşırtıp der: “Risale-i Nur ve şakirtleri dini siyasete âlet eder; emniyete zarar ihtimali var.”


[BILGI]Dipnot-1 Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.[/BILGI]

Adliye Vekâleti: Adalet BakanlığıAli Rıza: (bk. bilgiler)
Ankara: (bk. bilgiler)Eskişehir: (bk. bilgiler)
Heyet-i Vekile: Bakanlar KuruluMeclis-i Mebusan: Millet Meclisi
Meyve Risalesi: Şuâlar’da yer alan On Birinci Şuâalâkadar: alâkalı, ilgili
celb: çekmecüz’î: küçük, ferdî
ecnebî: yabancıemniyet: güven
hukuk: haklarhâdise: olay
hücum: saldırıhülâsa: öz, özet
iddianame: savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısıiğfal: gaflete düşürerek kandırma, aldatma
küfr-ü mutlak: tam anlamıyla inkâr, dinle ilgili her şeyi reddetmeküllî: büyük ve kapsamlı, tür
muhabbet: sevgimüdafaaname: savunma yazısı
müdafaat: savunmalarmüddeium: savcı
nazar-ı dikkat: dikkat içeren bakışnevi: çeşit
nâkıs: eksik, noksannüsha: kopya
reis: başkanrisale: mektup, kitapçık
suret: kopya, nüshatalep: istek
tecrid-i mutlak: yalnız başına bırakma, hücre hapsiteveccüh: ilgi, yönelme
uhuvvet: kardeşlikumumî: genel
âlem-i İslâm: İslâm dünyasıŞûrâ-yı Devlet: Danıştay
şakirt: talebe, öğrenci
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 375

Hey bedbahtlar! Risale-i Nur’un gerçi siyasetle alâkası yoktur. Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti, âsâyişi, hürriyeti, adaleti temin ettiğine yüzerhüccetlerden biri, bu müdafaanamesi hükmündeki Meyve Risalesidir. Bunu âlî birheyet-i ilmiye ve içtimaiye tetkik etsinler. Eğer beni tasdik etmezlerse, ben her cezaya ve işkenceli idama razıyım.
Mevkuf
Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif

Meyve Risalesi: Şuâlar’da yer alan On Birinci ŞuâSaid Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
alâka: bağlantı, ilgilibedbaht: kötü bahtlı, talihsiz
heyet-i ilmiye ve içtimaiye: ilmî ve toplumsal heyet, topluluk,hüccet: güçlü kanıt, delil
hürriyet: serbestlikistibdâd-ı mutlak: tam ve sınırsız bir baskı, mutlak diktatörlük
küfr-ü mutlak: tam anlamıyla inkâr, dinle ilgili herşeyi inkâr etmemevkuf: tevkif edilmiş, tutuklu
müdafaaname: savunma yazısıtasdik: doğrulama, onaylama
tetkik: inceleme, araştırmaâlî: yüce, yüksek
âsâyiş: emniyet, güvenlik
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 376

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ1

Reis Beyefendi,

Kararnamede üç madde esas tutulmuş:

Birisi, cemiyettir. Ben buradaki bütün Risale-i Nur şakirtlerini ve benimle görüşenleri veya okuyan ve yazanlarını ayniyle işhad ediyorum. Onlardan sorunuz ki, ben hiç birisine dememişim: “Bir cemiyet-i siyasiye veya cemiyet-i Nakşiye teşkil edeceğiz.” Daima dediğim budur: “Biz, imanımızı kurtarmaya çalışacağız.” Umumehl-i iman dahil oldukları ve üç yüz milyondan ziyade efradı bulunan bir mukaddescemaat-i İslâmiyeden başka mâbeynimizde medar-ı bahs olmadığını ve Kur’ân’da “Hizbullah” nâmı verilen ve umum ehl-i imanın uhuvveti cihetiyle kendimizi, Kur’ân’a hizmetimiz için Hizbü’l-Kur’ân, Hizbullah dairesinde bulmuşuz. Eğerkararnamede bu mânâ murad ise, bütün ruhumuzla, kemâl‑i iftiharla itiraf ederiz. Eğer başka mânâlar murad ise, onlardan haberimiz yoktur!

İkinci madde: Kararnamenin itirafıyla, Kastamonu zabıtasının rapor ve tasdikiyle, hiç neşrolunmayacak tarzda odun ve kömür yığınları altında ve mıhlı sandıklarda bulunan ve Eskişehir Mahkemesinin tetkikinden ve tenkidinden geçen ve bir hafif cezayı çektiren ve kat’iyen mahrem tutulan Tesettür Risalesi ve Hücumat-ı Sitte veZeyli risalesi gibi kitaplardan bazı cümlelerine yanlış mânâ vererek, dokuz sene evvelki zamana bizi götürüp, cezasını çektiğimiz suçla mes’ul etmek istiyor.

Üçüncü madde: Kararnamede kaç yerinde “Devletin emniyetini ihlâl edebilir veya yapabilir” gibi tâbirlerle imkânat, vukuat yerinde istimal edilmiş. Herkes, mümkündür ki, bir katl yapsın. Bu imkân ile mes’ul olabilir mi?

Mevkuf
Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif




[BILGI]Dipnot-1 Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.[/BILGI]




Eskişehir: (bk. bilgiler)Hizbü’l-Kur’ân: Kur’ân taraftarları, hizmetkârları
Hücumat-ı Sitte: altı hücum; şeytanın desiselerine karşı yazılan risale; Yirmi Dokuzuncu Mektup’ta yer almaktadır.Kastamonu: (bk. bilgiler)
Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)Tesettür Risalesi: örtünmeyle ilgili risale; Yirmi Dördüncü Lem’a
cemaat-i İslâmiye: İslâm cemaaticemiyet: topluluk, dernek, örgüt
cemiyet-i Nakşiye: Nakşibendi tarîkatına bağlı toplulukcemiyet-i siyasiye: siyasi topluluk, örgüt
cihet: yönefrad: fertler, bireyler
ehl-i iman: Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseleremniyet: güven
hizbullah: Allah’a bağlı olan toplulukihlâl etmek: bozmak, karıştırmak
imkânat: olabilirlikler, varlığı ile yokluğu ihtimal dahilinde olan durumlaristimâl: kullanma
işhad: şahit göstermekararname: verilen kararı bildiren yazı
katl: öldürmekat’iyen: kesin olarak
kemâl-i iftihar: tam bir iftihar, övünmemahrem: gizli, başkasına gösterilmeyen
medar-ı bahs: bahis sebebi, söz konusumevkuf: tevkif edilmiş, tutuklu
mukaddes: kutsalmurad: kast etme, kast edilen
mâbeynimizde: aramızdamıh: çivi
neşr: yayma, yayınlamanâm: ad
reis: başkanrisale: kitap
tabir: ifade, açıklamatasdik: doğrulama, onaylama
tenkid: eleştiritetkik: inceleme, araştırma
uhuvvet: kardeşlikumum: bütün, genel
vukuat: meydana gelen olaylarzeyl: ilâve, ek
ziyade: çok, fazlaşakirt: talebe, öğrenci

 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 377

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1
Reis Beyefendi,

Ankara makamatına ve Reis-i cumhura istida suretinde gönderdiğimmüdafaanamemi ve Başvekâletin de bunu ehemmiyetle kabul ettiklerini gösteren cevabî mektubunu rabten sunuyorum, takdim ederim. Makam-ı iddianın aleyhimizdebeyan ettiği asılsız, ittihamkârâne evhamın kat’î cevapları bu müdafaatımda vardır.Sair yerlerin garazkârâne ve sathî zabıtnamelerine bina edilen buranın ehl-i vukufraporunda hilâf-ı vâki ve mantıksız çok sözler vardır ki, onlara karşı da buitiraznamem takdim edilmişti.

Ezcümle: Size evvelce arz ettiğim gibi, Eskişehir Mahkemesine, yüz altmış üç (163)’üncü madde ile beni mahkûm etmek istedikleri zaman demiştim: “Hükûmet-i Cumhuriyenin iki yüz mebusu içinde aynı rakam yüz altmış üç (163) mebusun imzalarıyla Van’daki dârülfünunuma (medreseme) yüz elli (150) bin banknot tahsisatkabul etmeleri ve onunla hükûmet-i cumhuriyenin bana karşı teveccühü, bu yüz altmış üç (163)’üncü maddeyi hakkımda hükümden iskat ediyor” dediğim halde, oehl-i vukuf, “yüz altmış üç (163) mebus Said aleyhinde takibat yapmışlar” diye tahrifetmiş! İşte makam-ı iddia da, bu ehl-i vukufun böyle bütün bütün asılsız ittihamlarınabinaen bizi mes’ul tutuyor. Halbuki, meclisinizin kararıyla, en yüksek heyet-i ilmiye ve fenniyenin tetkikine ve tahkikine havale edilen Risale-i Nur’un bütün eczalarıtetkikten sonra, bil’ittifak, hakkımızda verdiği kararda, “Said’in ve Risale-i Nurşakirtlerinin yazılarında dini, mukaddesatı âlet edip devletin emniyetini ihlâle teşvikveya bir cemiyet kurmak ve hükûmete karşı bir su-i maksadı bulunmak kasdında olduğunu gösterir bir sarahat ve emare olmadığını ve Said’in şakirtleri,muhaberelerinde hükûmete

[BILGI]Dipnot-1
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.[/BILGI]


Ankara: (bk. bilgiler)Başvekâlet: başbakanlık
Eskişehir: (bk. bilgiler)Hükûmet-i Cumhuriye: Cumhuriyet hükümeti
Reis-i cumhur: cumhurbaşkanıSaid: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
Van: (bk. bilgiler)banknot: karşılığı altın olarak bankada bulunan kâğıt para
beyan: açıklama, izahbil’ittifak: ittifakla, birleşerek
binaen: -dayanarakcemiyet: topluluk, dernek, örgüt
dârülfünun: üniversiteecza: kısımlar, parçalar
ehemmiyet: değer, önemehl-i vukuf: bilirkişi
emare: belirti, işaretemniyet: güvenlik
evham: kuruntular, şüphelerevvelce: daha önce
ezcümle: özetle, böylecegarazkârâne: kötü niyetle, art niyetle
heyet-i ilmiye ve fenniye: ilmî ve teknik kurulhilâf-ı vaki: gerçeğe aykırı
ihlâl: bozma, karıştırmaiskât etmek: düşürme
istida: yardım etme, dilekçe, müracaat dilekçesiitirazname: itiraz dilekçesi
ittiham: suçlamaittihamkârâne: suçlarcasına
kat’î: kesin olarakmakam-ı iddia: iddia makamı
makamat: makamlar, yetkili yerlermebus: milletvekili
medrese: Osmanlıda bir eğitim kurumumuhabere: haberleşme
mukaddesât: kutsal olan şeyler, değerlermüdafaaname: savunma yazısı
müdafaat: savunmalarrabten: bağlayarak, ilâveten
reis: başkansair: diğer, başka
sarahat: açıklıksathî: sığ, yüzeysel
su-i maksad: kötü niyet, kötü maksatsuret: biçim, şekil
tahkik: doğruluğunu araştırmatahrif: değiştirme, bozma
tahsisât: bir kimse veya birşey için ayrılmış şeyler, para, mal veya herhangi birşeytakdim: sunma
takibât: yapılan takipler, koğuşturma, soruşturmatetkik: inceleme, araştırma
teveccüh: ilgi, yönelmeteşvik: şevklendirme, cesaretlendirme
zabıtnâme: olay yerinde ilgili kimselerin olayın oluş şeklini kaydettikleri kâğıtşakirt: talebe, öğrenci
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 378

karşı kötü bir kasıt beslemek, bir cemiyet kurmak veya tarîkat gütmek fikriyle hareket etmedikleri anlaşılmaktadır” diye müttefikan karar vermişler.
Hem ehl-i vukuf, “Said Nursî’nin yüzde doksan risalesi, hem samimî, hem hasbî, hem ilim ve hakikat ve din esaslarından hiçbir cihetle ayrılmamışlar; bunlarda, dini âlet etmek veya cemiyet teşkil etmeye, emniyeti ihlâl hareketinin bulunmadığısarihtir. Şakirtlerin birbiriyle ve Said Nursî ile muhabere mektupları da bunevidendirler. Beş on mahrem ve şekvâlı ve gayr-ı ilmî olan risalelerden başka bütünrisaleleri herbiri bir âyetin tefsiri ve bir hadîs-i şerifin hakikati namına yazılmışlardır. Din, iman, Allah, peygamber, âhiret akîdelerini ve ibarelerini açıkça anlatmak içintemsillerle yazılmış ve ilmî görüşleri ve ihtiyarlara ve gençlere ahlâkî öğütler ve hayat tecrübesinden alınmış ibretli vak’aları ve faideli menkıbeleri ihtiva eden, mevcudun yüzde doksanını teşkil eden risalelerdir. Hükûmete ve idareye ve âsâyişe ilişecek hiçbir ciheti yoktur” diye müttefikan karar vermişlerdir.

İşte, makam-ı iddia, bu yüksek ehl-i vukufun raporuna bakmayarak, eski vemüşevveş ve nâkıs rapora binaen acip tarzlarda bizi ittiham etmesinden, hakikatenfevkalhad müteessir bulunmaktayız. Bu insaflı mahkemenin müsellem insaflarına elbette yakıştırmayız. Hattâ—temsilde hata olmasın—bir Bektaşiye “Niçin namaz kılmıyorsun?” demişler. O da “Kur’ân’da
blank.gif
1 لاَ تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ var” demiş. Ona demişler: “Bunun arkasını, yani
blank.gif
2 وَاَنْتُمْ سُكَارٰى yı da oku” denildiğinde, “Ben hafız değilim” demiş olması kàbilinden, Risale-i Nur’un bir cümlesini tutup o cümleyi tâdil ve neticeyi beyan eden âhirini almayarak aleyhimizde verilmektedir. Takdim edeceğim müdafaanamemde, o iddianameye karşı



[BILGI]Dipnot-1 “Namaza yaklaşmayın…” Nisâ Sûresi, 4:43.

Dipnot-2 “Sarhoş olduğunuz zaman.” Nisâ Sûresi, 4:43.[/BILGI]

Bektaşi: (bk. bilgiler)Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
acip: acaip, tuhafahlâkî: ahlâkla ilgili, ahlâka uygun
akîde: inançbeyan: açıklama, izah
binaen: -dayanarakcemiyet: topluluk, dernek, örgüt
cihet: şekil, yönehl-i vukuf: bilirkişi
emniyet: güvenlikfevkalhad: olağanüstü
gayr-ı ilmî: ilmî olmayanhadîs-i şerif: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hasbî: samimi, karşılıksızibretli: düşündürücü, ders verici
iddianame: savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısıihlâl: bozma, karıştırma
ihtivâ: içinde bulundurma, kapsamainsaflı: vicdanlı
ittiham: suçlamamahrem: gizli, kişiye özel, başkasına gösterilmesi uygun olmayan
makam-ı iddia: iddia makamımenkıbe: meşhur kimselerin hallerine dair hayat hikâyesi
mevcud: var olanmuhabere: haberleşme
müdafaaname: savunma yazısımüsellem: doğruluğu şüphesiz kabul edilmiş
müteessir: etkilenmiş, üzgünmüttefikan: birleşerek, fikir birliğiyle
müşevveş: dağınık, karışık, düzensiznamına: adına
nevi: çeşit, türnâkıs: eksik, noksan
risale: mektup, kitapçıksarih: açık
tarîkat: İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yoltefsir: açıklama, yorum
temsil: kıyaslama, benzetmeteşkil: oluşturma, meydana getirme
tâdil: düzeltmevak’a: hâdise, olay
âhir: sonâhiret: öldükten sonra sonsuz olarak yaşanacak olan âlem
âsâyiş: güvenlik, düzenşakirt: talebe, öğrenci
şekvâlı: şikayetli
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 379

mukayese edildiğinde bunun otuz kırk misali görülecektir. Bu nümunelerden lâtif birvakıayı beyan ediyorum:
Eskişehir Mahkemesinde makam-ı iddianın nasılsa bir sehiv neticesi, Risale-i Nur’un iman derslerine “Halkları ifsad ediyor” gibi bir tâbir ve sonradan o tâbirden vazgeçtiği halde, Risale-i Nur şakirtlerinden Abdürrezzak nâmında bir zât mahkemeden bir sene sonra demiş:
“Hey bedbaht! Otuz üç âyât-ı Kur’âniye işârâtının takdirine mazhar ve İmam-ı Ali’nin (r.a.) üç kerametinin ihbar-ı gaybîsiyle ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) kuvvetli bir tarzda ihbarıyla kıymet-i diniyesi tahakkuk eden ve bu yirmi sene zarfında idareye hiçbir zararı dokunmayan ve hiç kimseye hiçbir zarar vermemesiyle beraber binler vatan evlâdını tenvir ve irşad eden ve imanlarını kuvvetlendiren ve ahlâklarını düzelten Risale-i Nur’un irşadlarına ‘ifsad’ diyorsun. Allah’tan korkmuyorsun, dilin kurusun!” demiş.
Şimdi, bu şakirdin haklı olarak bu sözünü makam-ı iddia gördüğü halde, “Said, etrafına fesat saçmış” tabirini insafınıza ve vicdanınıza havale ediyorum.

Makam-ı iddia, Risale-i Nur’un içtimaî derslerine ilişmek fikriyle, “Dinin tahtı ve makamı, vicdandır; hükme, kanuna bağlanmaz. Eskiden bağlanmasıyla içtimaîkeşmekeşler olmuştur” dedi. Ben de derim ki:
Din yalnız iman değil; belki amel-i salih dahi dinin ikinci cüz’üdür. Acaba katl, zina,sirkat, kumar, şarap gibi hayat-ı içtimaiyeyi zehirlendiren pek çok büyük günahları işleyenleri onlardan men etmek için, yalnız hapis korkusu ve hükûmetin birhafiyesinin görmesi tevehhümü kâfi gelir mi? O halde, her hanede, belki herkesin yanında daima bir polis, bir hafiye bulunmak lâzım gelir ki, serkeş nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler. İşte Risale-i Nur, amel-i salih noktasında, iman cânibinden, herkesin başında her vakit bir mânevî yasakçıyı bulundurur. Cehennem hapsini vegazab-ı İlâhîyi hatırına getirmekle fenalıktan kolayca kurtarır.
Hem, makam-ı iddia bir risalenin güzel ve fevkalâde kerametkârâne bir tevâfukunun


Abdürrezzak: (bk. bilgiler)Eskişehir: (bk. bilgiler)
Gavs-ı Âzam: [bk. bilgiler – Abdulkàdir-i Geylânî (k.s.)]Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
amel-i salih: dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı işbedbaht: kötü bahtlı, talihsiz
beyan: açıklama, izahcânib: yön, taraf
cüz’: kısım, parçadaima: sürekli
fesat: bozgunlukfevkalâde: olağanüstü
gazab-ı İlâhî: Allah’ın gazabı, kahrıhafiye: gizli çalışan, ajan, casus
hayat-ı içtimaiye: toplumsal hayatifsad etmek: bozmak
ihbar-ı gaybî: bilinmeyen gayb âleminden ve gelecekten haber vermeirşad: doğru yol gösterme
içtimaî: toplumsal, sosyalişârât: işaretler, belirtiler
katl: öldürmekeramet: Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiiller
kerametkârâne: kerametli, keramet göstererekkeşmekeş: karışıklık
kâfi: yeterlikıymet-i diniye: dinî değer
lâtif: güzel, hoş, şirinmakam-ı iddia: iddia makamı
mazhar: nail olma, erişmemukayese: kıyaslama
nefis: kişinin kendisinâmında: adında
nümune: örnek, misalrisale: mektup, kitapçık
sehiv: yanılma, şaşırmaserkeş: başkaldıran, isyan eden
sirkat: hırsızlıktabir: ifade, açıklama
tahakkuk: gerçekleşmetakdir: beğendiğini dile getirme
tenvir: aydınlatma, nurlandırmatevehhüm: olmayan birşeyi varsaymak
vakıa: olayzarfında: içinde
zina: İslâmın haram saydığı nikâhsız cinsel ilişki, fuhuşâyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]şakirt: talebe, öğrenci
 

Muvahhid1

Well-known member
On İkinci Şuâ-sayfa 380

imza edilmesiyle “bir cemiyet efradı” diye mânasız bir emare beyan etmiş. Acaba esnafların ve hancıların defterlerinde bulunan bu nevi imzalara cemiyet ünvanı verilir mi? Eskişehir’de aynı böyle bir vehim oldu. Cevap verdiğim ve Mu’cizat-ı AhmediyeRisalesini gösterdiğim zaman taaccüple karşıladılar. Eğer mâbeynimizde dünyevî bircemiyet olsaydı, bu derece benim yüzümden zarar görenler, elbette kemâl-i nefretle benden kaçacak idiler. Demek, nasıl ben ve biz, İmam-ı Gazâli ile irtibatımız var, kopmuyor; çünkü uhrevîdir, dünyaya bakmıyor. Aynen öyle de, bu mâsum ve sâfî vehâlis dindarlar, benim gibi bir bîçareye iman derslerinin hatırı için bir kuvvetli alâkagöstermişler. Ondan bu asılsız, mevhum bir cemiyet-i siyasiye vehmini vermiş. Son sözüm:
حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
blank.gif
1

Mevkuf, haps-i münferitteSaid Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif



[BILGI]Dipnot-1 “Bize Allah yeter. O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173

[/BILGI]

Eskişehir: (bk. bilgiler)Mu’cizat-ı Ahmediye: Peygamberimizin mu’izelerinden bahseden risale, On Dokuzuncu Mektup
Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)alâka: ilgi
beyan: açıklama, izahbîçare: çaresiz, zavallı
cemiyet: topluluk, dernek, örgütcemiyet-i siyasiye: siyasi topluluk, dernek, örgüt
efrad: fertler, bireyleremare: belirti, işaret
haps-i münferit: tek başına hapis, hücre hapsihâlis: içten, katıksız
kemâl-i nefret: tam nefretmevhum: gerçekte olmadığı hâlde var sayılan
mevkuf: tevkif edilmiş, tutuklumâbeynimizde: aramızda
nevi: çeşit, türrisale: mektup, kitapçık
sâfi: saf, temiztaaccüp: hayret etme, şaşkınlık
tevafuk: uygunluk, denk gelmeuhrevî: âhirete ait
vehim: kuruntu, varsayımİmam-ı Gazâli: (bk. bilgiler)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst