Kul hakkı çok önemlidir!

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.


Kul hakkı çok önemlidir!



İslam büyüklerinin çok korktukları bunun için de en çok üzerinde durdukları konulardan biri de kul hakkı konusudur. Başkalarının hakkı geçmemesi için azami dikkat gösterirlerdi.

Dinimizde Hak; hakkullah (Allahü teâlânın hakkı) ve kul hakkı olmak üzere iki kısımdır. Hakların gözetilmesi ve yerine getirilmesi açık ve kesin bir şekilde bildirilmiştir. Başkasının malına, canına, nâmusuna zarar veren kul hakkı altına girmiş olur.

Kul hakkı Allahü teâlânın hakkından önde gelmektedir. Çünkü Allahü teâlâ çok merhâmetli olup hiçbir şeye muhtâç değildir. İnsanlar ise, çok şeye muhtâç olup, cimridirler. Kul hakkı ile ilgili Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Birisinin hakkını alan kimse, ölmeden önce, onunla helâllaşsın! Paranın, malın geçmeyeceği kıyâmet gününe, üzerinde kul hakkı bulunarak gitmesin! Dünyâda yapmış olduğu ibâdetleri, orada hak sâhibine verilecektir. İbâdeti yoksa veya biterse, hak sâhibinin günâhları, buna yüklenecektir.”

“Bir kimsenin, başkasına zarar vermesi, malını çalması ve yemesi, iftirâ etmesi, dövmesi, sövmesi, yaralaması, ücretsiz birinin çocuğuna iş gördürmesi, alay etmesi, gıybetini yapması, kalbini kırması, eli ve dili ile eziyet etmesi kul haklarındandır.”

Kul hakkının en mühimi hoca ve ana-baba hakkıdır.

İbn-i Âbidîn hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Zımmîye, yâni gayri müslim vatandaşa zulmetmek, Müslümana zulmetmekten daha fenâdır. Hayvana işkence ise daha fenâdır.”
Kıyâmet günü hak sâhipleri, haklarını mutlaka alacaktır. Hattâ boynuzsuz koç, boynuzlu koçtan vurma hakkını alır. Dünyâda hak sâhibine hakkı ödenmezse veya hakkını helâl etmezse, âhirette iyilikleri alınıp hakkı olana verilir.

Kul hakkından kurtulmak için, hak sâhiplerinin hakkı ödenir, helâllaşılır, ona iyilik ve duâ edilir. Hak sâhibi ölmüş ise, çocuklarına, vârislerine haklar verilip ödenir. Vârisleri bilinmiyorsa, o miktâr para fakirlere sadaka verilip sevâbı hak sâhibine niyet edilir.

Mehmet Oruç
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“Müflis kimdir, biliyor musunuz?”


Bir gün, Resûlullah Efendimiz Eshâbına buyurdu ki: “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” Eshâb-ı kirâm da: “Bizim bildiğimiz müflis, parası, malı olmayan kimsedir” dediler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Ümmetimden müflis şu kimsedir ki, kıyâmet günü namazları ile, oruçları ile ve zekâtları ile gelir. Fakat, kimisine sövmüştür, kiminin malını almıştır. Kiminin kanını akıtmıştır. Kimini dövmüştür. Hepsine bunun sevaplarından verilir. Haklarını ödemeden önce sevapları biterse, hak sâhiblerinin günâhları alınarak buna yüklenir. Sonra Cehennem’e atılır” buyurdu.
Kul hakkı ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz vefâtından birkaç gün önce sevgili Eshâbına buyurdu ki: “Benim üzerimde kimin hakkı var ise gelsin, hakkını benden alsın. Ve helâlleşelim!” O anda Hazret-i Ukâşe hemen ayağa kalkarak dedi ki: “Yâ Resûlallah! Siz bana bir gün şöyle elinizle vurmuştunuz, ben o hakkımı sizden almak istiyorum! Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Gel yâ Ukâşe! Hakkını benden al!”

O anda bütün Eshâb-ı kirâm hayretle hazret-i Ukâşe’ye bakıyorlardı. Hazret-i Ukâşe, Resûlullah Efendimizin yanına giderek dedi ki: “Yâ Resûlallah! Siz benim sırtıma gömleksiz olarak vurmuştunuz.” Hemen Peygamber efendimiz gömleğini sıyırıp buyurdu ki: “Vur yâ Ukâşe!” Resûlullah efendimizin aşkıyla yanan hazret-i Ukâşe hemen Peygamber Efendimizin mübârek sırtındaki ‘Nübüvvet Mührü’nü gâyet nâzikçe öpüp dedi ki: “Yâ Resûlallah! İşte benim maksadım bu idi.” Bu hâli gören Eshâb-ı kirâm, hazret-i Ukâşe’ye gıbta ettiler, imrendiler.

Buyuruldu ki: Kul hakkı, İslam ahlâkının temelidir. Bir dirhem kul hakkı bulunanın, haccı, (hacc-ı mebrur olsa da) kabûl olmaz. Bir elbisenin düğmesi, hatta düğmenin ipliği haram para ile alınmışsa o elbise ile kılınan namaz kabul olmaz.
Kul hakkı ne kadar az olsa da helâlleşmedikçe Cennete girmeye mânidir. Bunun için kul hakkından çok korkmak lâzım. Üzerinde kul hakkı bulunan mevtanın rûhu, âsumâna, göklere yükselemez.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“Ondaki haklarınızı benden isteyin”

Hazreti Enes bin Malik anlatıyor: Resûlullah Efendimiz ile beraber bulunuyorduk. Bir ara Efendimiz mübarek dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular: Ümmetimden iki kişi Allahü tealanın huzuruna gelirler. Birisi,
-Yâ Rabbi, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der.
Allahü teâlâ da ötekine,
-Hakkını ver, buyurur. Adam,
-Yâ Rabbi, bende sevap nâmına bir şey kalmadı, der. Cenâb-ı Hak,
-Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? buyurur. Adamcağız,
- O halde benim günahlarımdan alsın, der.
Rasûlullah Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, “O gün büyük bir gündür. İnsan; günâhının alınmasını ister” dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ hak sahibine,
-Başını kaldır ve cennete bak, buyurur. Adamcağız,
- Yâ Rabbi, inci ile işlenmiş, gümüşten apartmanlar ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir? der. Allahü teâlâ,
-Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur. Adamcağız,
-Bunların hakkını kim ödeyebilir? der. Cenab-ı Hak,
-Sen istersen bunlara sahip olabilirsin, buyurur. Adam,
-Nasıl olur, yâ Rabbi? deyince, Cenâb-ı Hak,
-Hakkını bu kardeşine bağışlamakla, buyurur. Adam,
-O halde ben bunu affettim, der. Allahü zû’l-celâl hazretleri de,
-Arkadaşını al, beraberce Cennete girin, buyurur.
Sonra Resûlullah Efendimiz, ‘Allah’tan korkun, Allah’tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin. Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü’minlerin arasını buluyor’ buyurmuşlardır.
Şehidin, kul haklarından başka bütün günahları affolur. Kul haklarını da, Allahü teâlâ bu şekilde kıyamette helalleştirecektir. Suda boğularak ölen şehidlerin kul borçları da affedilir. Hak sahipleri, bu şehidden haklarını istedikleri zaman, Allahü teâlâ, “Ondaki haklarınızı benden isteyin“ buyuracak, hak sahiplerine alacaklarını fazla fazla verecektir. Şehid de, sorgusuz sualsiz Cennete gidecektir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İbadetin kabul olması için

Süleymân bin Cezâ’ hazretleri bir nasihatinde buyurdu ki: Ey Oğul! Bütün ibadetlerin kabul olmaları için, önce insanın Ehl-i sünnet itikadında olması ve ibadetlerin sahih olmaları, sonra, ihlas ile yapılmaları ve insanın üzerinde kul hakkı bulunmaması şarttır.
İbni Hacer-i Mekki’nin bildirdiği hadis-i şeriflerde şöyle buyuruldu:
“Ya Sa’d! Duanın kabul olması için helalden ye! Bir lokma haram yiyenin, kırk gün ibadetleri kabul olmaz.” (Yani sevap verilmez)
“Haram cilbab ile, yani gömlek ile kılınan namaz kabul olmaz.”
“Üzerinde haramdan cilbab bulunan kimsenin ibadetlerini Allahü teâlâ kabul etmez.”
“Yalnız bir lirası haramdan olan on lira ile alınmış elbise ile kılınan namaz kabul olmaz.”
“Gayri müslime zulüm edenden, kıyamet günü, onun hakkını ben isteyeceğim.”
“Kâfir dahi olsa, mazlumun duası red olmaz.”
O halde, ey Müslüman! İbadetlerinin kabul olmasını istiyorsan, hırsızlık etme! Hile ve hıyanet yapma! İşçinin ücretini, teri kurumadan önce ver! Borcunu çabuk ve tamam öde! Fitneyi uyandırma! Fitne çıkarmak, ortalığı karıştırmak, felakete sebep olmaktır, haramdır. Müslümanlığın güzel ahlâkını herkes senden öğrensin. Hakiki Müslüman hem İslamiyete uyar, günah işlemez, hem de, kanunlara uyar, suç işlemez. Fitne çıkarmaz. Hiçbir mahluka zarar vermez. “İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olanıdır”, “İmanı üstün olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır!” hadis-i şeriflerini hiç unutmaz.
Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul hakkı olan günahların affı güç ve azapları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affa uğramaz. Yani üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar Cehenneme girip, cezalarını çekeceklerdir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Kibri, hıyaneti ve kul borcu olmayan mümin, Cennete girer.”
“Kul hakkı, müminin aybı, kusurudur.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kul hakkı ile gitmektense!

Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyurdu ki: “Kul hakkı ile alâkalı tek günâhla Allahın huzûruna gitmektense Allah hakkı ile alâkalı yetmiş günâhla gitmek daha iyidir.”
Hadîs-i şerîfte, “Allahü teâlânın yanında dostlarının en hayırlısı, dostlarına hayırlı olan, komşuların en hayırlısı da komşularına hayrı dokunandır” buyuruldu.
En güzel hayır, kişiye dinini öğretmektir. Onu sonsuz âhiret azabından kurtarmaktır. Komşusuna, dinini öğrenmesinde yardımcı olmayana kul hakkı geçer.
Kul hakkının en mühimi ve azâbı en şiddetli olanı, akrabâsına, âile efrâdına, mâiyetinde olanlara emr-i ma’rûf yapmamaktır. Komşuya da emr-i ma’rûf yapmamak en mühim bir kul hakkıdır. Meselâ, alkollü içkilerin, tesettürsüz gezmenin haram olduğunu, güler yüz ve tatlı dil ile komşularına anlatmalıdır!
Komşularının günâh işlediklerini görüp de, “Bana ne?” diyerek evine çekilen, uygun bir şekilde onlara nasîhat etmeyen ve kendileri ile görüşmeyen, onların Cehennemden kurtulması için yardım etmeyen mes’ûl olacaktır.
Komşuları böyle bir kimseyi, Kıyâmet günü Allahü teâlâya şikâyet edeceklerdir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Nice kimse, Kıyâmette komşusunun yakasına yapışıp, ‘Yâ Rabbî, buna sor ki niçin kapısını bana kapadı. Niçin elindeki ni’metlerden bana da vermedi?’ diyecektir.”
Eğer, bunu söyleyecek durumda bir komşu değilse, söylendiği zaman huzursuzluk, fitne çıkacakca böyle komşulara bu konuları anlatan kıymetli kitap hediye etmelidir. Bir vesile ile güzel bir dini kitap verilirse, emr-i maruf vazifesi yapılmış olur. Âhirette bana dinimi öğrenmem için yardımcı olmadı, diyemez. Böyle yapmakla en azından, biz vebalden kurtulmuş oluruz
Tabiî ki bununla da kalmayıp hal ile örnek olmalıdır. Komşu kötü biri bile olsa, her karşılaşmada, onunla merhabalaşmalı, hal hatır sormalıdır. Daima ona güler yüz göstermelidir. Neticede o da insandır. Bir gün gelip kendi kendine düşünecektir: Bu güzelliğin kaynağı nedir diye!..
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kul hakkında bu kadar hassastılar!

Şemseddin-i Sivasi hazretleri nakleder: İmam-ı a’zamın babası Sabit küçük yaştan beri ahlâkı temiz, takva ve vera sahibi idi. Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Abdestten sonra suda çürüyüp gidecek olan bu elmayı alıp yedi. Fakat tükürüğünde kan gördü. Şimdiye kadar böyle bir hâl görmediği için tükürükteki kanın bu elmadan ileri geldiğini tahmin etti. Yediğine pişman oldu. Elmanın sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet yediği elmaya benzeyen bir meyve bahçesi gördü. Sahibini sordu. Bu zatın gayet cömert ve ihsan sahibi olduğunu, hatta ağaçta bulunan bütün elmaları toplayıp götürülse yine bir şey demeyeceğini, bir elmanın ne ehemmiyeti olacağını söylediler. Buna rağmen elmanın sahibini buldu, meseleyi anlattı, ya parasını almasını veya helal etmesini istedi. Bahçe sahibi sordu:
- Yediğin elmam için ne vereceksin?
- Altın gümüş neyim olsa veririm.
- Ben altın gümüş istemem ama, eğer kıyamette senden davacı olmamı istemezsen bir teklifim var, onu kabul etmen gerekir.
- Teklifin nedir?
- Kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var, bununla evlenmeye razı olursan o zaman elmayı sana helal edebilirim.
Sabit hazretleri ahirete kul hakkıyla gitmemek için bu teklifi kabul etti. Düğün hazırlığı yapıldı. Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir oldu. Hemen kayınpederine koşup, “Efendim, bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi!..” Kayınpederi tebessüm ederek, “Evladım o benim kızımdır, senin de helalindir. Ben sana kör dediysem, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, o hiç harama gitmemiştir. Var git helalinin yanına, Allahü teâlâ mübarek ve mesut etsin.”
İşte kul hakkına bu kadar dikkat eden Sabit’in bu evliliğinden imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri gibi eşsiz bir âlim dünyaya geldi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bağdan üzüm yemeyen bekçi!

Çok eskiden Merv şehri kâdısının Mübârek adlı, bağına-bahçesine bakan bir kölesi vardı. Kadı Efendi, bağa gelip yemek için üzüm istedi. Getirdiği üzümün rengi çok güzel olmasına rağmen henüz olmamıştı. Kadı, niçin tadına bakıp getirmiyorsun deyince, “Siz benden bağınızdaki meyvelerin muhâfazasını, buranın bekçiliğini istediniz. Yeyiniz demeden yemem kul hakkına girer” cevâbını verdi.
Kadı Efendi, kölesinin bu hâline hayran kaldı. Yetişkin kızını buna teklif etti. O ise kendisinin köle olduğunu, malı mülkü olmadığını hem kızın buna râzı olmayacağını bir bir anlattı. Ancak kâdı kararlı idi. “Kalk eve gidelim” dedi. Eve varınca hanımına; “Bu sâlih, dindâr, takvâ sâhibi bir köledir. Kızımızı onunla evlendirmek istiyorum, senin fikrin ne?” deyince, hanımı; “Sen bilirsin, fakat bir de kıza soralım” cevabını verdi. Anne durumu kıza açıp babasının niyetini söyleyince, kızı da bu hususta her şeyi anne ve babasına bıraktığını bildirdi.
Kadın kızın râzı olduğunu babasına anlatınca nikahları kıyıldı, düğün yapıldı. Fakat Mübârek, kızın yanına gitmiyordu. Bu hâl kırk gün sürdü. Bir vesîle ile anne durumdan haberdâr olunca dayanamadı; “Kızımızı kölene verdin, aradan bunca zaman geçtiği halde dönüp yüzüne bile bakmadı, bu yaptığı nedir? Bu nasıl iş?” diye şikâyet ve sitemde bulundu. Bunun üzerine kâdı; “Ey Mübârek! Kızıma nâz mı ediyorsun? Niçin yanına gitmiyorsun?” diye sordu.
Buna karşılık dâmâd: “Ey efendim! Bu nasıl söz? Sizin kerîmenize nâz etmek ne haddime. Lâkin kâdısınız. Ola ki kızınız şüpheli bir şey yemiştir, kul hakkı geçmiştir. Şüpheden uzak olmak için bu zamâna kadar bekledim ve ona helâl yemek yedirdim. Belki Allahü teâlâ bize sâlih bir evlâd verir. Bundan başka bir düşüncem yoktur” dedi.
Harama, helale, kul hakkına bu derece dikkat ettiği için Allahü teâlâ ona Abdullah isminde bir çocuk verdi. İşte bu Abdullah, Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, evliyanın meşhurlarından Abdullah bin Mübârek’tir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kul hakkı beş türlüdür

1- Mali olan kul hakları: Hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, başkasının malına zarar vermek gibi. Bu haklar için sahibi ile helalleşmek gerekir. Dünyada helalleşmezse, ahirette sevapları ona verilerek helalleştirilecektir. Mal sahibi ölmüş ise, vârisine ödenir. Vârisi yoksa veya mal sahibi bilinmiyorsa, salih bir fakire hediye olarak verilip, sevabı sahibine gönderilir. Kendi salih akrabasına, fakir olan ana babalarına, çocuklarına hediye olarak vermesi de, caiz olur. Bunları yapmak imkânını bulamazsa, mal sahibinin ve kendisinin af olunmaları için dua eder. Kâfirin hakkı için de, onunla helalleşmek gerekir. Gönlü alınmazsa, ahirette af olunması, çok güç olur.

2- Nefsî, yani hayatî günah olan kul hakları: Adam öldürmek, bir uzvunu kesmek, sakat bırakmak gibi şeylerdir. Bu haklar için önce tevbe eder. Adam ölmüş ise, velisi ile helalleşmek gerekir.

3- Irza dokunan kul hakları: Dedikodu, iftira, alay, sövmek gibi haysiyetle, şerefle ilgili şeylerdir. Tevbe etmek ve helalleşmek lazımdır. Bunlarda vârisleri ile helalleşmek olmaz.

4- Mahremi olan kul hakları: Başkasının çoluk çocuğuna hıyanet etmek gibi şeylerdir. Tevbe ve istiğfar eder. Fitne çıkmak ihtimali yoksa, sahibi ile helalleşir. Fitne ihtimali varsa helalleşmek yerine, ona dua eder ve onun için sadaka verir. Yaptığı ibadetlerin sevaplarını ona bağışlar. Fitne ihtimali olunca, helalleşirken işlediği günahları bildirmeyip, bendeki bütün haklarını af et demekle yetinir.

5- Dinî olan kul hakları: Akrabasına ve emri altında olanlara doğru din bilgisi vermeyi terk etmek, insanların din bilgisi öğrenmelerine ve ibadetlerine mani olmak, onlara kâfir, fasık demek. Bid’at çıkarıp veya mevcut bid’atleri savunup Müslümanların yanlış inanmalarına ve yanlış ibadet etmelerine sebep olmak. Açıktan oruç yiyerek veya açıktan başka haram işleyerek kötü örnek olmak. Bu günahlar için de tevbe etmek, hak sahipleri ile helalleşmek gerekir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
“Hakkını helal etsin!”



Şu yaşanmış olay günümüz insanına garip gelebilir, idrak etmekte zorlanabilir. Fakat ecdadımızın hepsi bu anlayıştaydı...
Çanakkale savaşında, kimi Urfalı, kimi Maraşlı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor hastaneye.
Bunlardan biri Lapsekilidir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir
Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.
Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından:
“Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın...”
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur. Komutanı pusulayı elinden alıp okur:
“Ben... Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşından 1 Mecidiye borç aldıydım... Kendisini göremedim Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin!..”
“Sen merak etme evladım” der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.
Az sonra da komutanının kollarında şehit olur ve son sözü “söyleyin hakkını helal etsin” olur...
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan gözyaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olamaz...
Pusuladaki notta şunlar yazılıdır: “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 Mecidiye borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim...”
Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruldu:
“Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette paranın pulun değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Peygamber ameli yapsa...



İslam büyükleri, kul hakkı olan kimsenin ibadetinin kabul olmayacağağını bildirdiler. Bir amelin, ibâdetin sahih olması başkadır, kabûl olması başkadır. İbâdetlerin sahih olmaları için, kendilerine mahsûs şartları, farzları vardır. Bunlardan biri noksan olursa, o ibâdet sahih olmaz. O ibâdet yapılmamış olur. Cezâsından, azâbından kurtulamaz. Sahih olup da, kabûl olmayan ibâdet için azâb yapılmaz ise de, o ibâdetin sevabına kavuşamaz.
İbâdetin kabûl olması için, önce sahih olması, sonra yukarıdaki şartların bulunması da lâzımdır. Kul hakkı da bu şartlara dahildir.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki: “Bir kimse, Peygamberin ameli gibi amel yapsa, fakat üzerinde yarım dank (yâni çok az) kul borcu olsa, bunu ödemedikçe Cennete giremez.“ (Duâları da kabûl olmaz.)
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyurdu ki: Bekâra sûresi yüz seksen sekizinci âyetinde meâlen, “Ey müminler! Birbirinizin mallarını bâtıl yoldan yemeyiniz!” buyuruldu. Bâtıl yol, fâiz, kumar, gasp, sirkat, hîle, hıyânet, yalancı şâhitlik, yalan yere yemin ederek aldatmaktır. Hadis-i şeriflerde;
“Helâl yiyen, farzları yapıp, haramlardan sakınan ve insanlara zarar vermeyen bir Müslüman Cennete gidecektir.“
“Haram ile beslenen beden, ateşte yanar” buyuruldu.
Bir dank, yâni bir dirhem gümüş kıymetinin altıda biri kadar yani yarım gram gümüş borç için, şartlarını gözeterek kılmış olduğu namazlardan, yedi yüz namazının sevabı, kıyâmet günü, alacaklısına verilecektir. Borçlunun sevapları biterse alacaklısının o kadar günahı, ona yükletilecektir.
Kul haklarından en önemlisi ve azâbı en çok olanı, akrabasına ve emri altında olanlara Emr-i mâruf yapmamaktır. Bunlara, sapık, bozuk inançları öğretmektir. Bid’at sahiplerinin, mezhepsizlerin, sözleri ile, yazıları ile, Ehl-i sünnet îtikatını değiştirmeleri, dîni, îmanı bozmaları, Müslümanları yanlış yola sevk etmeleri de böyledir.
 

Denis

Well-known member
“Hakkını helal etsin!”



Şu yaşanmış olay günümüz insanına garip gelebilir, idrak etmekte zorlanabilir. Fakat ecdadımızın hepsi bu anlayıştaydı...
Çanakkale savaşında, kimi Urfalı, kimi Maraşlı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor hastaneye.
Bunlardan biri Lapsekilidir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir
Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.
Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından:
“Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın...”
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur. Komutanı pusulayı elinden alıp okur:
“Ben... Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşından 1 Mecidiye borç aldıydım... Kendisini göremedim Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin!..”
“Sen merak etme evladım” der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.
Az sonra da komutanının kollarında şehit olur ve son sözü “söyleyin hakkını helal etsin” olur...
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan gözyaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olamaz...
Pusuladaki notta şunlar yazılıdır: “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 Mecidiye borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim...”
Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruldu:
“Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette paranın pulun değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.”





Çok güzeldi, sizde hakkınızı helal edin..

Allah (c.c.) razı olsun..

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.



“Arkadaşlarını uyandır, gidiyoruz!”

Doğu Anadolu’da yetişen büyük velîlerden Seyyid Fehim-i Arvâsî hazretleri her sene Van’a gelişinde burada bir müddet kalırdı. Âşıkları toplanır, feyz alırlar, istifade ederlerdi. Genellikle kendisini çok seven mahkeme başkâtibi Ahmed Beyin evinde misâfir olurdu.

Bir sene Ahmed Bey hacca gitmişti. Van’a bir gelişinde yine onun evinde kaldı. Bir gece yarısı yakınlarından birini çağırdı ve; “Arkadaşlarını uyandır! Şimdi buradan çıkıp, falan eve gideceğiz” buyurdu. O kimse; “Efendim gece yarısı gitmek ayıp olur. Yarın gitsek olmaz mı?” dedi. “Hayır şimdi gideceğiz. Hem Ahmed Beyin oğullarına da haber ver” buyurdu.
Durumu öğrenen Ahmed Beyin oğulları gelip yalvardılar. “Efendim bir kusur yaptıksa af buyurun. Bizden ayrılmayın. Babamız işitirse üzülür. Biz ona ne cevap vereceğiz, lutfediniz, ihsân ediniz! Kabahatimizi bağışlayınız” dediler. Çok gözyaşı döktüler. Seyyid Fehim hazretleri; “Hayır sizden çok râzıyım, bize her hizmeti fazlası ile yapıyorsunuz. Sizlere duâ etmekteyim. Fakat şimdi gitmemiz lâzım” buyurdu. Ahmed Beyin oğulları; “Emir buyurduğunuz gibi olsun” dediler. Gece yarısı sevdiklerinden bir başkasının evine gittiler.

Ertesi gün oğlu Muhammed Emin Efendi, Ahmed Beyin oğullarının pekçok üzüldüklerini söyledi ve; “Babacığım o evde sabaha kadar kalsaydık ne olurdu?” diye sorunca, Seyyid Fehim hazretleri; “Oğlum! Şimdi kimseye söyleme. Bu gece Ahmed Bey Mekke-i mükerremede vefât etti. Ev yetim evi oldu. Mal mîrâsçılara kaldı. Evvelce her şeyi kullanıyor, yiyip içiyorduk. Çünkü Ahmed Beyin seve seve helâl edeceğini biliyordum. Şimdi ise tanışmadığımız mîrâsçılarının hakkı olduğundan bir şeyi kullanmak câiz olmaz. Kul hakkından kaçınmak için acele ayrıldım” buyurdu...

Bir ay sonra hacılar döndü. Herkes geldi. Ahmed Bey gelmedi. “Bir gece yarısı Mekke’de vefât etti” dediler. Hesâb ettiler, Seyyid Fehim hazretlerinin evden ayrıldığı geceye rastlıyordu. Onun kerâmeti olduğunu anladılar. İslam büyükleri kul hakkı konusunda bu kadar hassastılar
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
-


“Bir taneden ne olur” demeyin!

Kıbrıs’ta yetişen velîlerden Kıbrıslı Hafız Ali Efendi hazretlerini bir gün bir grup cemâat ziyârete gidiyordu. Hepsi atlıydı. Kıbrıs’ta çok olan zeytin ve keçiboynuzu ağaçlarının altında gidiyorlardı. Salkım salkım sarkan olmuş meyveler insanların başına değiyordu.

İçlerinden biri; “Ne güzel ballanmış, bir tâne yesek” deyince, diğeri; “Kul hakkı geçer, yeme” dedi. Üçüncüsü; “Hem hoca ziyâretine git, hem hak ye bu olmaz” dediyse de, o kimse bir tâne keçiboynuzu koparıp yedi.

Hâfız Ali Efendinin huzûruna vardıklarında sohbet ediyordu. Sohbetin bir yerinde Ali Efendi onlara bakıp; “Kul hakkından çok sakının. Haram yemeyin. Başınıza Keçiboynuzları değse de, bir tâneden ne olur demeyin. Hiçbir zaman kul hakkını yemeyin” buyurdu. İçlerinden biri; “Size yemeyin demedim mi? Müminin firâseti var. En sonunda söylettiniz” dedi.

Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd insanları haram ve şüphelilerden sakındırırdı. Bu hususta; “Sakın şüpheli bir şeyle Mekke yoluna koyulayım demeyiniz. Biliniz ki haram ve şüpheli şeylerden bir dirhemin altıda biri kadar bir hakkı sâhibine iâde etmek, içinde şüpheli kazanç bulunan malla yapılacak beş yüz nâfile hacdan Allah yanında daha kıymetlidir” buyurdu.

Büyük velîlerden Ebû Bekr-i Şiblî vefât etmeden biraz önce buyurdular ki: “Üzerimde bir dirhem kul hakkı vardır. Onun sâhibi için, bin dirhem sadaka vermiştim. Bununla berâber, hâlâ gönlüme ondan ağır bir şey gelmez.”

Mü’minin hayırlısında, altı haslet, özellik bulunur:

1- Kimsenin malına göz dikmez. Kul hakkından çok sakınır.
2- İlim öğrenir. Zarûrî ilimlerden mahrûm kalmaz.
3- Kimseye fenâlık, kötülük yapmaz. Herkese iyilik yapmak için gayret eder.
4- Harâmlardan sakınır. Cenâb-ı Hakkın yasak ettiği şeylerden uzak durur.
5- İbâdet eder. İbâdetini hiç aksatmaz.
6- Ölümü hiç unutmaz. Her zaman ölüme hazır olur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kul hakkı müminin ayıbı!..


Kul hakkı da bulunan günahların affı güçtür ve azâbları daha şiddetli olacaktır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Bir zaman gelir ki, insan kazancının helâlden mi, haramdan mı olduğunu düşünmez.”

“Bir zaman gelir ki, İslâmiyete yapışmak, elinde ateş tutmak gibi güç olur.”

Allahü teâlâ ile kul arasında olan, yâni kul hakkı bulunmayan günahların affolması için, gizlice tevbe etmek kâfîdir. Başkalarına haber vermek, bildirmek lâzım değildir. Para vererek, papaza günah affettirmek, Hristiyanlıkta yapılıyor. İslâmiyette böyle şey yoktur.

Cünüb iken Kur’an-ı kerim okumak ve câmide oturmak ve câmide dünya işlerini konuşmak, yemek, içmek ve uyumak ve Kur’an-ı kerimi abdestsiz tutmak, çalgı çalmak, şarap içmek, zinâ etmek, kadınların başları, kolları, baldırları, saçları açık sokağa çıkmaları, kul hakkı bulunmıyan günahlardır.

Hayvân hakkı bulunan günahları affettirmek, çok güçtür. Hayvânı haksız olarak öldürmek, dövmek, yüzüne vurmak, tâkatinden fazla yürütmek, ağır yük vurmak, otunu, suyunu zamanında vermemek, günahtır. Bu günaha hem tevbe etmek, hem de, istigfâr ederek yalvarmak lâzımdır.


Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Kibri, hıyâneti ve kul borcu olmayan mü’min, hesabsız Cennete girecektir.”

“Kul hakkı, mû’minin ayıbı, kusurudur.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kul hakkında önem sırası


Kul hakkında önem sırası vardır. Kul hakkının en önemlisi ana-baba hakkıdır. Tatlı dil ile, güler yüzle, yardımlarına koşmakla, onların gönüllerini kazanmaya çalışmalıdır. Sonra komşu hakkı, hoca hakkı, karı-koca hakkı, arkadaş hakkı, sonra devlet hakkı gelir.

Bunun için kimseye yalan söylememeli, hîle yapmamalı, ölçü âletlerini doğru kullanmalı, işçinin ücretini, alın teri kurumadan ödemelidir. Ödeme imkânı olduğu halde borç ödememek, kullandığı şeylerin ücretlerini vermemek hiyânet olur. Borcunu ödememek öyle bir felaket ki, günahı uykuda bile yazılmaya, aralıksız devam eder.

Üzerinde kul hakkı bulunanın ibâdetlerinin kabûl olmayacağı, Cennete giremeyeceği bildirildi. Kâfirin hakkından kurtulmak, Müslümanın hakkından kurtulmaktan daha zordur denildi. Herkese iyilik yapmalı, kötülük edenlere, kötülükle karşılık vermemelidir.

Hakîkî Müslüman, Allahü teâlânın emirlerine, devletin kanunlarına itaat eder. Günaha girmez suç da işlemez.

İslam büyükleri kul hakkından çok korkmuşlardır. Çünkü borcu olanın cenâze namazını Habîbullah kılmamıştır. O borcu ödemedikçe, insan Cennete giremez.
Hadis-i şerifte, “Bir kişi borçlu olsa ve vermek azminde olsa, Allahü teâlânın yardımı onunla berâberdir” buyuruldu.
Hayvanın ve kâfirin hakkı için de, kıyâmette azâb yapılacaktır. Dünyada helâllaşılmadı ise, âhirette kâfirin hakkından kurtulmak daha zor olur. Hayvan hakkından kurtulmak ise, bundan da zor olur.

Kul hakkı, ne kadar az olsa da, Cennete girmeye mânidir.

Kul hakkı bulunan mevtânın ruhu, göklerin üstüne yükselemez.

Hadis-i şerifte, “Üç şey kendisinde bulunan kimse, Cennete dilediği kapıdan girecektir: Kul hakkını ödeyen, her namazdan sonra on bir defa ihlâs sûresini okuyan, kâtilini affederek ölen” buyurulmuştur.
Resûl-i Ekrem; “Günahı azalt ki ölümün kolay olsun. Borcu azalt ki, hür yaşayasın“ buyurmuştur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Herkesle devamlı helalleşmelidir!



Kul hakkı o kadar önemlidir ki; açlıktan ölmek üzere olan bir kimse, ölmüş köpek ile başkasına âit koyun eti bulsa, ikisini de yemek harâm ise de, başkasının malını yemeyip, köpeği yemesi lâzımdır. Köpek yok ise, başkasının malını, ancak ölmeyecek kadar yiyebilir.
Bu hüküm kul hakkının durumunu açık bir şekilde bildirmektedir.


Mü’mine sert bakmak da kul hakkına girer. Ayrıca gıybet, kalb kırmak ve su-i zan da, kul hakkıdır. Bundan kurtulmanın tek yolu, hak sahibinden helâllik dilemektir. Haklı olsak bile yine de gidip “Sen haklısın, arkadaş beni affet” demektir.
En çok da, karı-kocanın birbirlerine hakkı geçer. Bunun için erkek sabah evden çıkarken hanımıyla helâlleşmelidir. En güzeli herkese hakkını helal etmektir. Herkese hakkını helal eden dünyada da ahirette de kârlı çıkar.

Ölümün ne zaman geleceği belli olmadığı için devamlı tevbe edilmeli, kul hakkı altında kalmamaya dikkat etmelidir. Yâni, hakları sahiplerine verip helâlleşmelidir. Allahü teâlânın haklarını da ödemek lâzımdır.

Bu hakların en önemlisi, İslâmın beş şartını yerine getirmektir. Namaz kılmayan bir kimse, Müslümanların hakkını da vermemiş oluyor. Çünkü, her namazda oturunca, (Ve alâ ibâdillahissâlihîn) diyerek müminlere duâ etmek vazîfemizdir. Namaz kılmayanlar, müminleri bu duâdan mahrum bırakıyor. Hakları olan bu duâyı yapmıyor.

Kısaca Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmeyen ve kendi nefsi için başkasının hakkını yiyen veya başkasını aldatanlar, hak sahipleri ile helâlleşmedikçe affedilmeyeceklerdir.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Bir dirhem gümüş kıymetinde harâm alan kimseyi, yirmibeşbin sene Cehennemde bırakacaklardır.”
“Helâle, harâma dikkat ederek çalışıp kazanan kimseyi, Allahü teâlâ çok sever.”

“Bir zaman gelecek ki, insanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp, helâlini, harâmını düşünmiyecekler.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Sırat köprüsündeki en zor soru!



Sırat köprüsünde herkese yedi şeyden sual sorulacaktır, cevap veremeyen Cehenneme düşecektir. Bunlar; iman, namaz, oruç, zekat, hac, gusül ve kul hakkındadır. Yedinci soruya kadar gelebilmek çok zordur. Yedinci soru en zor olanıdır. Peygamberler masum oldukları halde, günahsız oldukları halde burada korkarlar.

Câbir radıyallahü anh anlatır: “Adamın biri öldü. Kendisini yıkadık, kefenledik, koku sürdük ve namazını kıldırması için Resûl-i Ekreme götürdük;

-Ya Resûlallah, namazını kıldırır mısınız? dedik. Resûl-i Ekrem bir adım attı, sonra:

-Borcu var mıdır? diye sordu. Biz: “İki dinar borcu vardır” dedik. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem cenaze namazını kıldırmaktan vazgeçti.

Sonra Ebû Katade bu iki dinar borcu üzerine aldı, cenazeyi, namazını kıldırması için tekrar Resûl-i Ekreme götürdük. Ebû Katede:

-Onun iki dinar borcu benim olsun, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
-Borçlunun borcu ödendi ve ölü iki dirhem borcundan kurtuldu mu? dedi. Ebû Katade “Evet” deyince, Resûl-i Ekrem namazını kıldırdı, iki gün geçtikten sonra Resûl-i Ekrem Ebû Katade’ye “İki dinar ne oldu?” diye sordu. Resûl-i Ekrem ertesi gün tekrar sordu. Katade:
- Ödedim, ya Resûlallah, deyince, Resûl-i Ekrem:
- İşte ancak şimdi ölü azabtan kurtuldu, buyurdu.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Kul hakkından çok korkun, her Müslümana karşı derin muhabbet ve hürmet içinde olun. Hiçbir Müslümanı incitmeyin. Büyüklerinize karşı mutlaka hürmetkâr olun. Emriniz altında olan aileniz veya çocuklarınıza karşı şefkatli olun, onları dindar yetiştirmeye dikkat edin, çünkü ölüm ani gelir. Herkes pişman olacak. O pişmanlık günü gelmeden tevbe etmek akla gelmeyebilir. Bugün fırsat varken istiğfar edelim.”

“Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz. Bu kimse, insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren mümindir.”
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Akıllı kimse helal eder!



Kul hakkından kurtulmanın tek yolu, helalleşmektir.

Ahirete bırakmadan, kim haklı kim haksız demeden helalleşmektir. Haklı haksız konusu esas alınırsa ahirette belli olmaz ben haklıyım deyen haksız çıkabilir. Ayrıca, yüzde yüz haklı olduğu halde hakkını helal edene, münakaşayı terk edene Cenab-ı Hak Cennette köşk vaat ediliyor. Bunu Peygamber efendimiz haber veriyor. Bu yüzden, akıllı kimse münakaşa etmeden, haklı haksız demeden hakkını helal eder.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, bir kimse Allah yolunda öldürülse sonra dirilse, sonra öldürülse tekrar dirilse ve sonra tekrar öldürülse, üzerinde kul hakkı varsa, bunu ödeyinceye kadar cennete giremez.”

Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyuruldu: “Muhakkak kıyamet günü borçludan borcu kısas edilir (alınır). Ancak üç şeyde borçlanan bundan müstesnadır.

Birincisi, bir kimse ki, kuvveti zayıflayıp da, Allah’ın ve kendisinin düşmanına karşı kuvvetli olabilmesi için borç yapan kimse,

İkincisi, bir adamdır ki, yanında bir Müslüman ölür de onu kefenleyecek ve örtecek bir şey bulamaz ve bu yüzden borç yapar.

Üçüncüsü, bir adamdır ki, bekâr kalmakla dinine bir zarar geleceğinden korkar da borç yaparak evlenir. İşte Allahu teâlâ kıyamet günü bunların borcunu öder.”

En çok geçen kul hakkı da, insanları üzmek, kalbini kırmak, onlara iyi davranmamaktır. Hadis-i şerifte, “Bir kimse, dilini tutarsa, Allahü teâlâ onun utanacak şeylerini örter. Gadabını tutarsa, kıyâmet günü, Allahü teâlâ azâbını ondan çeker. Bir kimse Allahü teâlâya yalvarırsa, onun duâsını kabûl eder” buyuruldu.

Bir gün Efendimiz, “Cennette öyle köşkler vardır ki, içinde bulunan kimse, her dilediği yeri görür ve dilediği her yere kendini gösterir” buyurdu. Yâ Resûlallah! Böyle köşkler kimlere verilecektir, diye sorulunca, “Tatlı sözlü, eli açık ve herkesin uyuduğu zaman Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü düşünen ve Ona yalvaranlara verilecektir” buyurdu.
 
Üst