Vecize analizi Ders:28.Tevekkül...

teblið

Vefasýz
Esselamun aleykum;

Forumumuzda yürütülen Vecize Analizi ders halkamızın bu haftaki konusu (Vecizesi),Üstadımızın şu manidar sözüdür;

ayet_allaha_tevekkul.jpg


[NOT]Kim ki, Allah'a tevekkül ederse; Allah onun vekilidir[/NOT]

Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)

Konuyla alakalı sorular;

1..Tevekkülün dinimizde ki yeri nedir?

2..Nasıl tevekkül etmeliyiz ?

3..Bu mubarek vecizeden ne anlamalıyız?

Kıymetli Müslümanlar sizlerinde hem sorularınızla ,hemde yorumlarınızla ders katkılarınızı bekliyoruz..
 

Denis

Well-known member
Aleyküm Selam ve Rahmetullah..

Az önce bende bu cümleyi kurdum sohbet bölümünde, hadi orda işleyelim bu mevzuyu olurmu kardeşim..
 

Denis

Well-known member
Ama kardeşim bu ne hız rüzgar gibi geçtin ben yazana kadar çıkmışsın,:)

tamam olur kardeşim haklısınız inşllah, iyice bir mülahaza ediyim yine yazarım.
 
Son düzenleme:

teblið

Vefasýz
Ama kardeşim bu ne hız rüzgar gibi geçtin ben yazana kadar çıkmışsın,:)

tamam olur kardeşim haklısınız inşllah, iyice bir mülahaza ediyim yine yazarım.

Kusura bakmayın özür dilerim..Şu anda ingilizce yazılara ağırlık verdim..Meşguliyetim ondandır..Tabiki tercih sizin nerede daha verimli olacağını düşünüyorsanız öyle işleyin..Rabbim niyetinizi ve akibetlerinizi güzel eylesin inşl..
 

teblið

Vefasýz
1..Tevekkülün dinimizde ki yeri nedir?

Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)

Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır. Yani sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır. Doğru sebebe yapışan doğru netice alır
 

Denis

Well-known member
Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur. Taberani

Hazret-i Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir” diyerek ilaç kullanmadı.

Allahü teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan etmem) buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu.

Fakat sebebini merak etti. Allahü teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun?

İlaçlara tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K. Saadet)


Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli, şifayı Allahü teâlâdan istemelidir!

İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat masasında ölen az değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:

[DIKKAT]İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz! Maide / 23[/DIKKAT]

[NOT]Tevekkül edene, Allah kâfidir. Talak /3[/NOT]


Allah (c.c.) razı olsun...

 

teblið

Vefasýz
2.Nasıl tevekkül etmeliyiz ?

Sebebleri arayın, bulun ve sebeblere sarılarak çalışın… Sonra Allah’a tevekkül edin…

İstemediğiniz bir netice ile karşılaştığınızda, Hakka darılmayın… O’na sitemde bulunmayın… O’nu kullara şikayet etmeyin, yoksa, inancınız yok olur… Hakka güven ve ihlasınız ortadan kalkar…

Her hangi bir nimet elde ettiğinizde şükredin… Sizi üzen bir şey ortaya çıkarsa, suçu kendinizde arayın… Bunların günah ve hatalarınızdan dolayı başınıza geldiğini bilin… Pişman olun ve istiğfar edin..

Günlük işlerinizi ihmal etmeyin… Sebeblerin sahibi Hakkı unutmadan, sebeblere sarılarak çalışın… Zira Ahiret duyguların alemidir, bu alem ise aletler ve sebeblerin yeridir…

İşlerin görülmesini, oturup Hakkın kudretinden beklemeyin… Kadere bel bağlayıp, çalışmayı ve iş yapmayı asla bırakmayın… Kadere teslim olmak, işi kadere bırakmak, emir ve yasaklara uyduktan sonra ve sebeblere sarılarak çalıştıktan sonra olur…

İmanınızın ilk zamanlarında, ilmi önce zahiri alimlerden öğrenin, sonra yaratıcıdan… Bilgiyi ilk önce kullarından alın, sonra Haktan… Zira Hocasız hiç kimse, hiçbir ilmi elde edemez…

İşlerinizi önce zahiri sebeblere göre çalışarak yürütün… Sonra: imanınız kuvvetlenince, ruhunuzda perdeler açılır, iç aleminizdeki iyiyi görürsünüz… O zaman dıştaki hükümleri terk edin… Hakkın emriyle olun… O vakit vasıtalar kalkar, halkın eliyle Haktan nasip gelir… İmanınız tam olarak kuvvet bulduğunda ise halktan gelen her şeyin Allah’ın fiil tecellisine yorun… Gelmezse yine öyle…

Zira halk, Hakkın aletidir… Onlara yaptıran Hak kuvvetidir… Onlardan çıkan işlerin tasarrufu Hakka aittir… Bu nedenle aletlere bağlı kalmaktan kurtul, onların tasarrufunu elinde tutana bağlan…

Allah ‘a tevekkül et… Çalış, yaptığın her işi kendinden bilme… Her konuda, yapanı değil, yaptıranı gör…
 

Bahtiyar

Active member
Çok güzel bir konu teşekkür ederiz.Allah'a tevekkül et vekil olarak Allah yeter. Ayet meal'i olarak yazılmış . Üstadımızın sözü deden miş külliyat ta yerini bulamadım .Yeri biliniyorsa gösterebilirmisiniz.Eyer arapça, kuran dili ayet olarak küllyatta var ise, ayet meal olarak külliyattada verilmemişse ayet meali analizi yapılmış oluyor.Eyer meal mana incelemesi yapıyorsak ayet meali demeliyiz üstadımzın sözü olarak yazılmış .Teşekkür ederim.
 
Son düzenleme:

teblið

Vefasýz
Değerli yönetici kardeşim, bu ifade üstadın sözü değil, ayet mealidir diye biliyoruz. Yoksa üstadın başka bir sözünü mü kastetmek istediniz?

Doğrudur kenzi mahfi kardeşim..Ayeti celiledir ..Zaten resim üzerine de dikkat ederseniz ayet olduğu yazılıdır..üstad hz'leri bu mubarek ayeti celileyide bir nevii tefsir etmişlerdir mesnevi eserinde..

Allah’a tevekkül edene, Allah kâfidir...
İ’lem eyyühe’l-aziz! insan, seyyiatıyla Allah’a zarar vermiş olmuyor. Ancak nefsine zarar eder. Meselâ, hariçte, vâkide ve hakikatte Allah’ın şeriki yoktur ki, onun hizbine girmekle Cenâb-ı Hakkın mülküne ve âsârına müdahale edebilsin. Ancak, şeriki zihninde düşünür, boş kafasında yerleştirir. Çünkü, hariçte şerikin yeri yoktur. O halde o kafasız, kendi eli
yle kendi evini yıkıyor.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah, Kâmil-i Mutlak olduğundan, lizatihî mahbubdur. Allah, Mûcid, Vâcibü’l-Vücud olduğundan kurbiyetinde vücut nurları, bu’diyetinde adem zulmetleri vardır. Allah, melce ve mencedir. Kâinattan küsmüş, dünya ziynetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce ve mence O’dur. Allah Bâkîdir; âlemin bekası ancak O’nun bekasıyladır. Allah Mâliktir; sendeki mülkünü senin için saklamak üzere alıyor. Allah, Ganiyy-i Muğnîdir; her şeyin anahtarı O’ndadır. Bir insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Cenâb-ı Hakka malûm ve mâruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur. Çünkü, bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema’dır. Hakikati ilâm edecek bir ifade de değildir. Maahaza, o ünvanla fehme gelen mânâ, sıfât-ı mutlakayı beraberce alıp zihne ilka edemez. Ancak, Zât-ı Akdesi mülâhaza için bir nev’î ünvandır. Amma Cenâb-ı Hakka mevcud-u meçhul ünvanıyla bakılırsa, mârufiyet şuâları bir derece tebarüz eder. Ve kâinatta tecellî eden sıfât-ı mutlaka-i muhîta ile, bu mevsufun o ünvandan tulû etmesi ağır gelmez.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Esmâ-i Hüsnânın herbirisi ötekileri icmâlen tazammun eder: Ziyânın elvan-ı seb’ayı tazammun ettiği gibi. Ve keza, herbirisi ötekilere delil olduğu gibi, onların herbirisine de netice olur. Demek, Esmâ-i Hüsna, mir’at ve ayna gibi birbirini gösteriyor. Binaenaleyh, neticeleri beraber mezkûr kıyaslar gibi veya delilleri beraber neticeler gibi okuması mümkündür.
Mesnevî-i Nûriye, s. 110-111.
 
Üst