Âlemlerin Efendisi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), peygamberlerin en üstünü, insanların
da en hayırlısıdır. Mü’minin hayırlı olma durumu da; iyiliği emretme, güzel işlere önder olma ve kötül-
üklerden sakınma ve sakındırma özelliğine sahip olma esasına bağlıdır.
Âl-i İmrân Sûresinin 110. ayetinde “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder,
kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” buyrulmaktadır.
İslâm toplumunun her ferdi, gücü nispetinde insanlara doğru yolu gösterme ve fenalıktan alıkoyma
görevi ile mükelleftir. Çünkü bu görev, Müslümanların dinamizmi için şarttır. Toplumun ihtiyacı olan birçok
işte hayır önderi olan, örnek şahsiyetli insanlar, hizmet çarkının dönmesine vesile olurlar, bu hizmetlere
bizzat katkı bulunarak veya hayır hizmetlerin tesis edilmesi için gece günüz çalışırlar. Böylece de o hizmetin sevabından ilelebet mükâfat alırlar.
İnanan insan için asıl olan hayırlarda öne geçmek için yarışmak, bu sahada gayret göstermek, çaba sarf
etmektir. Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan her iman sahibi en güzel olanı tasdik eder, nihaî güzelliğin,
iyiliğin gerçeğine inanır, Rabbimiz de onu en kolay yola iletip başarılı kılar.
Herkesin iyiliğini isteyen ve herkes için hayır dileyen kimseye ‘hayırhah’ denir. Hayır yapmaktan
hoşlanan, fakirlere ve güçsüzlere karşılık beklemeksizin yardım etmeyi seven kimseye de ‘hayırsever’ deriz.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde, “Din hayırhahlıktır” buyurmuştur. Yani dinin özü, insanların
hayrını, iyiliğini istemektir.
İnsanları kötülükten alıkoymaya çalışan kimse aynı zamanda hayra vesile olan kimsedir. İyilik yapmak kadar, kötülüğü önlemeye çalışmak da, kişinin insanlar için beslediği sevginin bir tezahürüdür. İslâm
toplumsal yapı ve sosyal hayatta nemelazımcılığa ve vurdumduymazcılığa onay vermez