ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
Gençler Neyin Derdine Düşmeli
Herkes -nefsânî ya da rûhânî- bir derdin peşinde hayatını sürdürüyor. Gençler neyin derdine düşmeli? Bu fânî âlemde gâye ne olmalı?
Bahçıvan ektiği tohumun derdinde olur ise tohum bereket verir. Bîgâne kalırsa tavuklara veya tarla fârelerine gıdâ hazırlamış olur. Kısaca râm olmadan hâkim ve sâhip olmak mümkün değildir.
İnsanın bu imtihan dünyasında en büyük derdi yâni istikbâl endişesi, “Son Nefes” olmalıdır. Zîrâ son nefes, buğusuz, pürüzsüz ve lekesiz bir ayna gibidir. Her insan bu aynada, güzellikleri ve çirkinlikleriyle bütün ömrünü net bir şekilde seyredecektir. O son nefes ânında, gözlere ve kulaklara hiçbir îtiraz ve gaflet perdesi inmez. Bilâkis bütün perdeler kalkar ve her türlü îtiraf; aklı ve vicdânı pişmanlık iklîmine sokar. Sakın!.. Hayâtımızı pişmanlıkla seyrettiğimiz ayna, son nefes olmasın!..
Büyük bir îkâz-ı ilâhî olarak Rabbimiz: “Ey îmân edenler! Allâh’tan, O’na yaraşır şekilde korkun, hakîkî müttâkî olun ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102) buyuruyor.
Hayatın gâyesi, güzel bir kul olarak yaşamak ve güzel bir kul olarak can verebilmektir. Zîrâ hedef, Cenâb-ı Hakk’ın beşeriyete armağan ettiği, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in zarif ve duygulu hayatından hisse alıp; derin, ince, rakîk ve hassas bir kul olabilmektir. Bu da Allâh’ın azamet-i ilâhiyesine yaraşır şekilde takvâ sâhibi bir kul olmayı îcâb ettirir ki, inşallah bu sâyede müslüman olarak can verebilelim.
Ne ibrettir ki, insanoğlu ömrü boyunca sayısız kere ölümle yüz yüze gelmektedir. Yaşanan hastalıklar, beklenmeyen sürprizler, meydana gelen felâketler, hayatta her an mevcud olan, fakat insanın gaflet ve acziyeti sebebiyle çoğu kez habersiz olduğu nice hayatî tehlikeler, ölümle insan arasında ne ince bir perde bulunduğunu göstermiyor mu?
Lâkin çok kere insanoğlu gafleti sebebiyle yağmur damlalarının kayaların üzerinden boşa akıp gitmesi gibi ömür takviminin sayfalarını, her şeyi savuran nefsânî hayat fırtınalarının akışına terk etmektedir.
Herkes -nefsânî ya da rûhânî- bir derdin peşinde hayatını sürdürüyor. Gençler neyin derdine düşmeli? Bu fânî âlemde gâye ne olmalı?
Bahçıvan ektiği tohumun derdinde olur ise tohum bereket verir. Bîgâne kalırsa tavuklara veya tarla fârelerine gıdâ hazırlamış olur. Kısaca râm olmadan hâkim ve sâhip olmak mümkün değildir.
İnsanın bu imtihan dünyasında en büyük derdi yâni istikbâl endişesi, “Son Nefes” olmalıdır. Zîrâ son nefes, buğusuz, pürüzsüz ve lekesiz bir ayna gibidir. Her insan bu aynada, güzellikleri ve çirkinlikleriyle bütün ömrünü net bir şekilde seyredecektir. O son nefes ânında, gözlere ve kulaklara hiçbir îtiraz ve gaflet perdesi inmez. Bilâkis bütün perdeler kalkar ve her türlü îtiraf; aklı ve vicdânı pişmanlık iklîmine sokar. Sakın!.. Hayâtımızı pişmanlıkla seyrettiğimiz ayna, son nefes olmasın!..
Büyük bir îkâz-ı ilâhî olarak Rabbimiz: “Ey îmân edenler! Allâh’tan, O’na yaraşır şekilde korkun, hakîkî müttâkî olun ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102) buyuruyor.
Hayatın gâyesi, güzel bir kul olarak yaşamak ve güzel bir kul olarak can verebilmektir. Zîrâ hedef, Cenâb-ı Hakk’ın beşeriyete armağan ettiği, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in zarif ve duygulu hayatından hisse alıp; derin, ince, rakîk ve hassas bir kul olabilmektir. Bu da Allâh’ın azamet-i ilâhiyesine yaraşır şekilde takvâ sâhibi bir kul olmayı îcâb ettirir ki, inşallah bu sâyede müslüman olarak can verebilelim.
Ne ibrettir ki, insanoğlu ömrü boyunca sayısız kere ölümle yüz yüze gelmektedir. Yaşanan hastalıklar, beklenmeyen sürprizler, meydana gelen felâketler, hayatta her an mevcud olan, fakat insanın gaflet ve acziyeti sebebiyle çoğu kez habersiz olduğu nice hayatî tehlikeler, ölümle insan arasında ne ince bir perde bulunduğunu göstermiyor mu?
Lâkin çok kere insanoğlu gafleti sebebiyle yağmur damlalarının kayaların üzerinden boşa akıp gitmesi gibi ömür takviminin sayfalarını, her şeyi savuran nefsânî hayat fırtınalarının akışına terk etmektedir.