''sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için''ne demek

hasret

Well-known member
sorum şu,1.lemada ''sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için''diyor burda nasıl bir mana var ki def'aten yunus a.s duasının kabulune vesile olmuş.

Acaba bizde bu manayla isteyebilirmiyiz? nasıl istesek sırrı ehaddiyyet nuru tevhid icnde inkişaf eder?



evet kardeşler uzun zamandır bu cümleyi araştırıyorum,burada lemalar abinin yorumundan da faydalanmıştım ama daha derin manalar olduğu icin sergerdan abimin tavsiye ettiği forma sordum,maşallah dün sordum bir sürü güzel yorum gelmiş,sizlerlede paylaşmak adına buraya kopyalıyorum...


Sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etti” ne demektir?

Tevhid, birleştirme, birlikte düşünme demektir. Meleklerden, hayvanlara, insanlara kadar bütün canlılar hayat sahibi olmakta birleşirler. Bunlardan birisine hayat veren ancak tümüne hayat veren zat olabilir. Bütün canlılar rızıklanmakta birleşirler. Denizdeki bir balığı kim rızıklandırıyorsa, şehirlerde insanları, ormanlarda ceylanları da o rızıklandırmaktadır.

Her varlık Allah’ın mülküdür. Tevhid nuru şu âlemi tek elden idare edilen bir memleket olarak gösterir. Bu memleket-i Rabbaniyenin her tarafında tevhid bayrakları sallanmaktadır. Şu geniş âlemdeki her varlık bir tevhid bayrağıdır, Allah’ın mülkünde asla şerike yer olmadığını ilan eder.

“Sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etti” ifadesi, “insanın tevhid nazarıyla yaptığı tefekkürü müteakip kendi nefsine dönmesi ve o geniş dairelerdeki tecellilerin bir misalinin de kendisinde bulunduğunu idrak etmesi” şeklinde anlaşılabilir.

Yukarıdaki örneklerden, mesela rızık için bunu şöyle tatbik edebiliriz: Bütün canlıların rızıklanmasını tevhid nazarıyla düşünen insan, kendisinin de o sofrada bir misafir olduğunu düşünmeli, Rabbinin bütün canlılarda olduğu gibi onda da Rezzak ismini tecelli ettirdiğini nazara almalıdır.

Ülkenin sınırları genişledikçe hâkimiyet güçleşir, bazı şeyler gözden kaçabilir. Ama Cenab-ı Hak ehadiyetiyle her varlıkla -tabir yerindeyse- birebir ilgilenir. Böyle olunca her varlık her an O’na ihtiyacını arz edebilir.

İşte Hz. Yunus (as) balığın karnında bu manaları hakkalyakin hissedip dua etmiş ve Allah da onu kurtarmıştır.




......................

'' ruhumun feryadına ve kalbimin vâveylâsına vâfi ve kâfi ve teskin edici ve kanaat verici cevap ise, sırr-ı tevhid ile, Rahmân ve Rahîm olan Zât-ı Zülcelâlin, umumî kanunların tazyikatları ve hadisatın tehacümatı altında ağlayan ve sızlayan o sevimli memlüklerine, kanunların fevkinde olarak, ihsanat-ı hususiyesi ve imdadat-ı hassası ve doğrudan doğruya her şeye karşı rububiyet-i hususiyesi ve her şeyin tedbirini bizzat kendisi görmesi ve her şeyin derdini bizzat dinlemesi ve her şeyin hakikî mâliki, sahibi, hâmîsi olduğunu, sırr-ı Kur'ân ve nur-u İmân ile bildim. '' şualar
Kırmızı bölüm sırr-ı ehadiyete bir örnektir.


'' Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüzî fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olan küllî ve umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân'ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-i şâşaa ile görünür. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemal gizlenir ve o cüzî iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder
kırmızı bölüm ile sırr-ı tevhid' e bir misal


İşte Allah ' ın senin karnını doyurmasından yani seni Rezzak ismi ile beslemesinden sonra Aynı Zat ' ın yani Rezzak-ı hakikinin bütün kainatta rızka muhtaç mahlukata rızık vermesine geçiş sırrı-ı ehadiyetten sırr-ı tevhide bir geçişdir...Yukarıda ki örnek de Üstad bu geçişe bir misal vermiş


İşte yunus A.s O an sırrı-ı tevhid ' e vasıl olmuştur şöyle ki :

kendisinin sahibi Allah olduğu gibi sırr-ı tevhid ile anlamıştır ki içerisinde haps olduğu balık da Allah 'ın mülküdür sonra karanlık gecede dağdağalı okyanusda Allah ' ın mülküdür vs. şeklinde bütün mahlukatı tevhid etmiş yani hepsini Allah ' a vermiş.Dolayısıyla sırr-ı tevhidin inkişafı ile bu balığın sahibi Allah ise öyleyse O dilerse bana bu balığı bir gemi hükmüne getirebilir yada deniz kendi kendine başıboş değil O ' nunda sahibi Allah öyle ise şimdi istese bu dalgalı denizi havuz misali yapabilir ..Bu göğün de sahibi Allah öyle ise fırtınalı havayı sakinleştirebilir işte sırr-ı tevhid ile tam bir teslimiyet hali sergilenmiş ki Yunus ( a.s ) tevhid ' in ifade ettiği manalara olan yakini okadar artmıştır ki o balığın içerisinde bir nevi miraç yaşamıştır...

'' nur-u tevhid ile hût'un karnını bir tahtelbahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvâri emvac dehşeti içinde, denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahrâ, bir meydan-ı cevelân ve tenezzühgâhı olarak o nur ile semâ yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti '' Lemalar | Birinci Lem´a


Sonra sırr-ı tevhid ' den sırr-ı ehadiyete bir geçiş yapılıyor çünkü sırrı-ı ehadiyet nur-u tevhid içerisinde inkişaf etti denilmiş yani : Bu kainatın tek sahibi olan Allah , bizzat Ehad ismi ile beni şuan görüyor , şuan halimi biliyor , şuan sesimi işitiyor yani o vahdaniyeti ile bütün kainatın sahibi olduğu gibi ehadiyet sırrı ile benim de sahibim ...Evet şuan umumi kanunaların tazyikatı altında eziliyorum fakat imdadat-ı hassı ve doğrudan doğruya her şeye karşı rububiyet-i hususisi ve herşeyin bizzat tedbirini görmesi ve ihsanat-ı hususi ile yani ehadiyeti ile beni bu tazyikatten kurtarabilir...


Kardeş yunus ( a.s ) o münacatında çok sırlar gizli ve sırr-ı ehadiyet nur-u tevhid içerisinde inkişaf etmesi hakikati çok derin manaları barındıyor fakat biz inşallah temel manalar üzerinde yorum yapmaya çalıştık yoksa bilhassa yunus ( a.s ) 'ın şehri , Allah 'ın emri gelmeden terk etmesi ile doğrudan alakadar sırlar da saklı bu münacatta

Ayrıca yunus ( a.s ) yaşadığı hallerinin tercümanı olan münacatını hergün akşam ile yatsı arasında vird edinip çektikçe bu ders inşallah daha iyi anlaşılır belki hissedilir

vesselam




''sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için'' bunu şöyle anlamak mümkündür. Allahın kainatta cari olan bütün isimleri yani yarattığı herşey bütün sistem bir anda düşünüldüğünde sanki bir elden kontrol ediliyo değilmi .Nasılki bir elmanın yaraılması için koca kainat bir elma için bir sene çalışıyo. İşte bir elma için koca kainatı seferber eden güç aynı zamandada elmayı yaratan güç olmalıdır. Yani toparlarsak elmayı kim yaratmışsa kainatıda o yaratmıştır. Kainatı kim yaratmışsa elmayıda ancak o yaratabilir. Demekki kainatta yaratılan her şey incelense bir olan allahtan bahsedecektir. Herşey lisanı hali ile beni yaratan öyle biri olmalı ki herşeye sözü geçen, herşeye gücü yeten biri olmalıdır diye söyleyecektir arif olana. Selamlar..


Mesela 'Herşeyi yapan,bir tek şeyi yapan''..olayı..

Diyelim ki biz midemize muhtelif gıdalar alıyoruz.Domates,biber,patlıcan vs..yiyoruz amahep aynı beniz.Ne kızarıyoruz ne morarıyoruz.Yani çok şeyden tek birşey yapıyor Rabbimiz.Aynı şekilde toprak olayını ele alabiliriz.Toprak bir tek unsur.Ama o topraktan enavi çeşit gıdaları alabiliyoruz.Her şey bir intizam bir sistem altında. [/b]


evet bunlar cevaplardan bazıları...
 
T

Tarihci19

Misafir
ben sorunu görmedim galiba ama daha evvelden bunu bi konu başlığı altında açıklamıştım diye hatırlıyorum, en aciz bebeğin en güzel rızkı yemesi, Rezzak lığa örnekler, okyanusların binlerce metre dibinde ışık girmeyen yerlerinde yaşayan canlılarada dağların başlarındaki kartal yavrularınada yeryüzündeki insana da rızkı veren Allah, vs..... yani herkesin rızkı tek elden geliyor.. tabi bu asıl ehadiyete örnek teşkil etmesi içindi,

asıl mesele içinde hatırladığım kadarıyla şöyle bişey yazmıştım,,

Makro alem e bakarsanız bir yuvarlak yapı mesela güneş ve onun etrafında dönen yuvarlaklar görürsünüz, bunlar onu merkez edinip onun etrafında döner dururlar ve hareketlerini bozmazlar, sapmazlar, mikro aleme indiğimizde ise atomu ve onun etrafında onu merkez edinip etrafında dönen proton notron elektron vs.. görürüz,

Makro ve Mikro alemlerin aynı şekilde yapılanmış olması demek ikisini de yapılandıranın aynı Zat olması demektir, makro yani en büyük alem mikro yani en küçük alem.. bunları ibret almamız için aynı şekilde yaratan Allah arasındakileri de yaratmıştır. çünkü en büyüğü ve en küçükleri yaratmaya güç yetiren kudret bunların arasındakileri yaratmaya hayli hayli güç yetirir. Dolayısıyla herşeyi Tek olan Bir olan Allah yaratmıştır.

Velhasılkelam, en büyükle en küçüklerin aynı şekilde yapılmış(yaratılmış) olması bize bunların aynı Yaratıcı nın elinden çıkmış ("el" mecazi) olduğunu gösterir. Bu da tevhidin delillerinden biridir.

Biz şimdi makro ve mikro alemlere tevhid nuru ile baktık, işte bu makro ve mikro alemlerde bize "bizleri aynı Zat yarattı dedi" ehadiyet sırrı inkışaf etmiş oldu..

..
 

hasret

Well-known member
Makro alem e bakars anız bir yuvarl ak yapı mesela güneş ve onun etrafında dönen yuvarl aklar görürsünüz, bunlar onu merkez edinip onun etrafında döner dururl ar ve hareke tlerin i bozmaz lar, sapmaz lar, mikro aleme indiğimizde ise atomu ve onun etrafında onu merkez edinip etrafında dönen proton notron elektr on vs.. görürüz,

Makro ve Mikro alemle rin aynı şekilde yapılanmış olması demek ikisin i de yapılandıranın aynı Zat olması demekt ir, makro yani en büyük alem mikro yani en küçük alem.. bunları ibret almamız için aynı şekilde yarata n Allah arasındakileri de yaratmıştır. çünkü en büyüğü ve en küçükleri yaratm aya güç yetire n kudret bunların arasındakileri yaratm aya hayli hayli güç yetiri r. Dolayısıyla herşeyi Tek olan Bir olan Allah yaratmıştır.




bu örneğe bayıdım,helal abi...



[b]bu örnek bana su ifadeleri hatırlattı;
Evet, herbir eser, hususan zîhayat olsa, kâinatın küçük bir misal-i musaggarıdır ve âlemin bir çekirdeğidir ve küre-i arzın bir meyvesidir. Öyleyse, o misal-i musaggarı, o çekirdeği, o meyveyi icad eden, herhalde bütün kâinatı icad eden yine Odur. Çünkü, meyvenin mucidi, ağacının mucidinden başkası olamaz. Öyleyse, herbir eser, bütün âsârı Müessirine verdiği gibi, herbir fiil dahi, bütün ef'âli Fâiline isnad eder.

Çünkü, görüyoruz ki, herbir fiil-i icadî, ekser mevcudatı ihata edecek derecede geniş ve zerreden şümusa kadar uzun birer kanun-u hallâkıyetin ucu olarak görünüyor. Demek, o cüz'î fiil-i icadî sahibi kim ise, o mevcudatı ihata eden ve zerreden şümusa kadar uzanan kanun-u küllî ile bağlanan bütün ef'âlin Fâili olmak gerektir.

Evet, bir sineği ihyâ eden, bütün hevâmı ve küçük hayvânâtı icad eden ve arzı ihyâ eden Zât olacaktır. Hem Mevlevî gibi zerreyi döndüren kim ise, müteselsilen mevcudatı tahrik edip, tâ şemsi seyyârâtıyla gezdiren aynı Zât olmak gerektir.[/b]



bu arada artık soru sormuycam buraya beni cok ararsınız,cooooook :p :D
 
Üst