Lahika Analizi 42: Kastamonu Lahikasi 24.Mektup

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.


Bismillahirrahmanirrahim.

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.


Bu haftaki Lahika Analizi dersimize Kastamonu Lahikasi 24.Mektup,dan devam ediyoruz insallah. Anladiklarinizi paylasarak katilimlarinizi bekliyoruz kardesler.




[BILGI]Aziz kardeşlerim,

Sizlere hergün birer uzun mektup yazmak hakkınız varken, maatteessüf üç seneden beri size göndermek için yazdığım bir mektup şimdiye kadar bekliyor, eski sakomun cebinde duruyor. Demek Risale-i Nur, ehl-i dünya dinsizlerine çok dehşet vermiş ki, dünyalarına karışmadığım halde bu tazyikatı yapıyorlar. Her neyse... Hiç unutamadığım sebatkâr, ciddî kardeşlerime, hususan ikinci vatanım Barla’daki vefadar sıddıklara pek çok selâm ve dua ederim. Binler hasret ve iştiyakla sizleri düşünen ve her yirmi dört saatte belki yüz defa duayla tahattur eden ve duanıza muhtaç olan,

Said Nursî
[/BILGI]​
 

pendüender

Well-known member
Demek Risale-i Nur, ehl-i dünya dinsizlerine çok dehşet vermiş ki, dünyalarına karışmadığım halde bu tazyikatı yapıyorlar. Her neyse... Hiç unutamadığım sebatkâr, ciddî kardeşlerime, hususan ikinci vatanım Barla’daki vefadar sıddıklara pek çok selâm ve dua ederim. Binler hasret ve iştiyakla sizleri düşünen ve her yirmi dört saatte belki yüz defa duayla tahattur eden ve duanıza muhtaç olan,

Said Nursî


Evet Üstad böyle sesleniyor;

Küçük bir zaman yolculuğu yaparak Cem Mert 'in yazısına bir göz atalım şimdi...


19.yüzyılın sonlarına gelindiğinde Batı medeniyeti tüm yerküre üzerinde iktisadi ve siyasi hâkimiyetini kurmuştu. İlerlemeci ve işgalci Batılı güçlerin tükenmez iktidar mücadeleleri dünyayı kaçınılmaz bir paylaşım savaşının eşiğine getirmişti. Batı uygarlığının insanlığı sürüklediği çıkmaza tepki olarak;

Kierkegaard 1846’da Korku ve Titreme’yi,

Marx 1867’de Kapital’in birinci cildini,

Nietzsche de 1885’te Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü yayımladı.

Bu alt-üst oluşlarda en büyük felaketler şüphesiz Batı dışı toplumların ve özellikle de İslam dünyasının başına geldi. İslam dünyası sömürü, işgal ve parçalanmaların ötesinde medeniyet fikrini ve iddiasını kaybetmekle karşı karşıya kalmıştı. Bediüzzaman Said Nursi 1877’de Bitlis’te işte bu “helaket ve felaket” zamanında doğdu, ömrünü İslam coğrafyasında yaptığı maddi-manevi yolculuklarla geçirdi. Kendi deyişiyle çekmediği cefa, görmediği eza kalmadı. Acı ve çileyle destanlaşan yaşamının en büyük meyvesi Risale-i Nur külliyatıydı.

‘Yüz binlerce insanı uyandırdı’

Bediüzzaman Risale-i Nur külliyatıyla yeni bir çağ açarak geçmiş ile gelecek arasındaki bağı kurabilmeyi başarmıştı.

Cemil Meriç;

Bu Ülke’de “Said, dağ başında vaaz eden bir mürşit. Hor görülenler, her şeyini kaybedenler, mukaddesleri çiğnenenler ona koştu akın akın. Nass’ların yalçın duvarları arkasından geliyordu bu ses, tarihin içinden geliyordu. Kabuğuna çekilmiş yüz binlerce insanı uyandırdı.” der onun için. ve devam eder;


Bediüzzaman ve eserlerine olan alakasızlığımızın ise tam bir yüz karası olduğunu söyler.



 
Son düzenleme:

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ustadımız Bediüzzaman İhtiyarlar risalesinde onüçüncü ricada; eğer dostlardan müferakat olmasaydı ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki gelsin alsın diyerek hayatın ehemmiyetlerinden birininde dostların varlığından söz etmekte.

Bu mektubda da bunu ifade eden şu söze dikkat etmek gerek;

[NOT]Hiç unutamadığım sebatkâr, ciddî kardeşlerime, ...

Binler hasret ve iştiyakla sizleri düşünen ve her yirmi dört saatte belki yüz defa duayla tahattur eden..[/NOT]

Peki ya bu hizmeti kuraniyede bizler ne kadar sebatkarız ve ne kadar ciddiyiz?

Sebatkar meselesinde ise ustadımız Şualar risalesinde mahkeme müdafasında söylediği şu söze dikkat edelim; milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsi hakikate başımız dahi feda olsun, sözü ile bizim nihayete kadaar sebat edeceğimizi dava etmişiz. Bu davadan vazgeçilmez demekte. Demek ki nihayete kadar sebat etmek gerekiyor peki nihayeti bulduk mu?

Ciddiyet meselesinde ise Yirmibirinci sözde; muminlere muzir ve muzic olan vesvesenin ne hikmete binaen bize bela olmuş sorusuna binaen vesvesenin ciddiyete vesile olduğunu ifade etmekte. Demek bizler ciddi olsak en ufak bir vesveseye kapılmamız gerekmekte.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Üstad bu mektupta diyor: "Risale-i Nur, ehl-i dünya dinsizlerine çok dehşet vermiş ki, dünyalarına karışmadığım halde bu tazyikatı yapıyorlar...."
Ehl-i dünya dinsizlerine niçin dehşet vermiş, bunun cevabını bulmak lazım.
Niçin üstada bu kadar zulümler yapılmış? Bunun izahı ne olabilir?

Diyelim emniyeti ihlal tevehhümüyle hükümet şüphelendi, vesvese etti. Hizmet tarzını bir siyaset zannetti, neticede üstadı ve talebelerini tevkif ettiler, eserlerini, kitaplarını, mektuplarını taharri ettiler, baktılar ve tetkik ettiler. Tevehhüm ettikleri "emniyeti ihlal" ihtimaline dair hiç bir delil ve emare bulamadılar. Yine tatmin olmadılar, bu defa tekrar tekrar mahkemelere verdiler, idam mahkemelerinde defalarca yargıladılar, neticede herhangi bir suça dair bir delili bulamayarak, kanaat-ı vicdaniye ile ancak 11 ay ceza verebildiler. Eserlere defalarca beraet kararı verildi. Bu sefer yine evhama düştüler, üstadı ve talebelerini yine hapse attılar. Eserlerini satır satır bilirkişilere tetkik ettirdiler. Derinden derine, inceden inceye araştırdılar, aylarca süren sorgulamalar, istintaklar, taharriler yapıldı, neticede; asayise, idareye, siyasete ve hükümetin düzenini yıkmaya dair hiç bir emare, delil bulamadılar. Peki bundan tatmin oldular mı? Tatmin olmadılar. Üstadı ve talebelerini rahat bıraktılar mı? Hayır... Peki bu zulmün altında yatan hakiki sebep ne idi. Zavallı mazlum ihtiyar ve Said ve köylü, fakir talebeleri... Niçin bu kadar onlara "dehşet" veriyordu. Evet tarihte emsaline az rastlanacak bu zulmün altında yatan tek bir sebep vardı, onun için bu kadar "dehşet" vermişti.
Bu sebep ne idi?
Bu vatanda küfri rejimlerini, zındıkayı, dinsizlik prensiplerini Alem-i İslam'ın bayraktarlığını yapmış olan bu memlekette yerleştirmeye çalışan dahildeki ve hariçteki din düşmanı gizli ve aşikar komiteler ve zındık ve münafıklar, "Bediüzzaman Said Nursi'yi ve onun imani ve Kur'an'î risalelerini kendileri için büyük bir mani, kuvvetli bir engel ve yıkılmaz ve aşılmaz bir set bildikleri ve gördükleri için idi..." Başka hiç bir maddi ve kanuni sebep yoktu. Çünkü maddi alemde, Bediüzzaman Said Nursi'nin hükümet ve dünya işiyle ve siyaset ve idareyle, dahili emniyet ve asayişi ile menfi olarak hiç bir ilişiği yoktu. Bilakis emniyet ve asayişi ve memleletin huzurunu, sulh ve sükunu temin etmeye en müessir ve tesirli bir surette hizmet ediyorlardı.
Onaltıncı Mektubun Zeyli'nde ehl-i dünyanın dehşete kapılmalarına dair üstad bir ifadesinde :"Ehl-i dünya, sebepsiz, benim gibi âciz, garip bir adamdan tevehhüm edip, binler adam kuvvetinde tahayyül ederek beni çok kayıtlar altına almışlar. Barla’nın bir mahallesi olan Bedre’de ve Barla’nın bir dağında bir iki gece kalmaklığıma müsaade etmemişler. İşittim ki, diyorlar: "Said elli bin nefer kuvvetindedir; onun için serbest bırakmıyoruz."
Ne aciptir ki üstad için "ellibin nefer kuvvetindedir" demeleridir. Halbuki üstad ihtiyar, mazlum, gurbette, dünya ile ilişiğini kesmiş, iman ve Kur'an'dan başka birşeyle meşgul değildir."
Üstad: "Benim hakkımda, müstesna bir surette, pek ziyade ehl-i dünya tevehhüm edip âdetâ korkuyorlar." diyor.
Üstad onlara cevaben "Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur’ân’a ait dellâllığımdan ve kuvve-i mâneviye-i imaniyeden ise, elli bin nefer değil, yanlışsınız, meslek itibarıyla elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun!" İşte üstad ile bu kadar uğraşmalarının ve zulüm etmelerinin asıl sebebi budur.
 

Bahtiyar

Active member
Evet bu mektub'tan kendi alemimde ne anlardım'ı mektubun ifadelerinin dışına çıkmamaya çalışarak anlatmaya çalıştım bu nazarla bakılmasını rica ederim.Eksiğim, kusurlarım vardır düzeltmek gerekirse düzeltirsiniz yada eklersiniz...
Mektub gönderememesinin yada ne zor şartlarda gönderdiğinin izahını yapıyor tazyikat olduğunu bildiriyor.Risale i nur un neşrinde çalışmalarınızdan haberdar olduğunu her gün bir mektub size yazmak hakkınız diyerek işaret ediyor,niye hakkınız çünki risale i nur a çalışıyorsunuz.Sebatkarsınız sizdeki imandan gelen sebat size yeter tazyikatlar karşısında sarsılmayın bizde burda böle bi tazyikat karşısında sebat'a çalışıyoruz ,ciddiyetinizle devam ediniz .
Sizleri düşünüyorum ama nasıl binler hasret ve iştiyakla , Hatırlıyorum yüz defa dualarımda ,Sizde hatırlayın sizde dua edin, amacımız aynı gayetmiz aynı ve aynı olmaya devam etsin ...
Ey Nurun güzel sadık hadimleri Allah sizden ebeden daima razı olsun...
 

Hak-endiþ

Member
"O gün dostlar birbirine düşmandır ancak takva sahipleri müstesna." Ayet-i Kerime mealindede buyurulduğu üzere Üstad'ın talebeleri ile olan kardeşliği sade bu dünyaya münhasır olmadığı için ; Ebedi'ye müteveccih olması hasebiyle muhabbetide dolu dizgin yaşamakta abilere karşı her an onlarla alakadar olup dualarında yer edindiklerini belirtmekte..
 

fena fi'n-nur

New member
Kardeşlere katılmakla birlikte, benim dikkatimi çeken diğer nokta da ; ..her yirmidört saatte belki yüz defa dua ile tahattur edilen..
Biz kardeşlerimize ne kadar dua ediyoruz? Bir insan günde yüz defa nasıl dua eder? Ve bir insana günde yüz defa nasıl dua edilir? Peki yüz defa dua edilen biri hatırdan çıkar mı? Unutmaya fırsat olmadan diğer duada tekrar be tekrar tahattur ediliyor. Fesübhanallah! Nasıl bir alakadarlık, mütehayyir kalıyorum.

Barla Lahikasının başında Hulusi ve Sabri abiler için dost, talebe ve kardeş, üçünde de birinciler diyor ya; işte kardeşliğin hassası duadır. Demek dua ettiğimiz nisbette de alakadarlığımız ziyadeleşiyor. Rabbim nurlarla ve kardeşlerimizle olan alakamızı artırsın, daim etsin..
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Kardeşlere katılmakla birlikte, benim dikkatimi çeken diğer nokta da ; ..her yirmidört saatte belki yüz defa dua ile tahattur edilen..
Biz kardeşlerimize ne kadar dua ediyoruz? Bir insan günde yüz defa nasıl dua eder? Ve bir insana günde yüz defa nasıl dua edilir? Peki yüz defa dua edilen biri hatırdan çıkar mı? Unutmaya fırsat olmadan diğer duada tekrar be tekrar tahattur ediliyor. Fesübhanallah! Nasıl bir alakadarlık, mütehayyir kalıyorum.

Barla Lahikasının başında Hulusi ve Sabri abiler için dost, talebe ve kardeş, üçünde de birinciler diyor ya; işte kardeşliğin hassası duadır. Demek dua ettiğimiz nisbette de alakadarlığımız ziyadeleşiyor. Rabbim nurlarla ve kardeşlerimizle olan alakamızı artırsın, daim etsin..

Amin amin amin
 

Aziz Nergizka

Yeni Üye
Kardeşlere katılmakla birlikte, benim dikkatimi çeken diğer nokta da ; ..her yirmidört saatte belki yüz defa dua ile tahattur edilen..
Biz kardeşlerimize ne kadar dua ediyoruz? Bir insan günde yüz defa nasıl dua eder? Ve bir insana günde yüz defa nasıl dua edilir? Peki yüz defa dua edilen biri hatırdan çıkar mı? Unutmaya fırsat olmadan diğer duada tekrar be tekrar tahattur ediliyor. Fesübhanallah! Nasıl bir alakadarlık, mütehayyir kalıyorum.

Barla Lahikasının başında Hulusi ve Sabri abiler için dost, talebe ve kardeş, üçünde de birinciler diyor ya; işte kardeşliğin hassası duadır. Demek dua ettiğimiz nisbette de alakadarlığımız ziyadeleşiyor. Rabbim nurlarla ve kardeşlerimizle olan alakamızı artırsın, daim etsin..
Müfritane irtibat demesi bunu biraz izah ediyor sanki.
Rabbim bu İman şuuruyla bakmayı cümlemize nasip etsin ămin...
 

Aziz Nergizka

Yeni Üye
.


Bismillahirrahmanirrahim.

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.



Bu haftaki Lahika Analizi dersimize Kastamonu Lahikasi 24.Mektup,dan devam ediyoruz insallah. Anladiklarinizi paylasarak katilimlarinizi bekliyoruz kardesler.




[BILGI]Aziz kardeşlerim,

Sizlere hergün birer uzun mektup yazmak hakkınız varken, maatteessüf üç seneden beri size göndermek için yazdığım bir mektup şimdiye kadar bekliyor, eski sakomun cebinde duruyor. Demek Risale-i Nur, ehl-i dünya dinsizlerine çok dehşet vermiş ki, dünyalarına karışmadığım halde bu tazyikatı yapıyorlar. Her neyse... Hiç unutamadığım sebatkâr, ciddî kardeşlerime, hususan ikinci vatanım Barla’daki vefadar sıddıklara pek çok selâm ve dua ederim. Binler hasret ve iştiyakla sizleri düşünen ve her yirmi dört saatte belki yüz defa duayla tahattur eden ve duanıza muhtaç olan,


Said Nursî

[/BILGI]​
 
Üst