Gülistan/Sadi Şirazi

pendüender

Well-known member
YETİNMEK....

Bir pâdişâhın acemi bir kölesi vardı. Bir gün bu köle ile gemiye binmişti. Köle o zamana kadar hiç gemiye binmemiş ve deniz görmemişti. Gemi yolculuğunun bir takım sıkıntıları ve zorlukları vardı.

Köle, gemi limandan ayrıldığı andan îtibaren titremeye başladı. Ne yaptılarsa köleyi sâkinleştiremediler. Gemide âlim bir kişi vardı. Hükümdâra; "Müsâde ederseniz ben onu susturayım" dedi. Hükümdar da o zâta izin verdi.

O zât, köleyi denize attırdı. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Geminin bir tarafına can havliyle tutundu. Onu saçından tutup gemiye aldılar. Bu olaydan sonra köle, köşesinde sessiz ve sâkin oturdu.

Hükümdar âlimden bu işin hikmetini sordu. O da; "Köle suya girmeden evvel, gemideki selâmetin kadrini ve kıymetini bilmiyordu. İşte huzûrla, saâdet ve sıhhat de böyledir. Huzûr içinde yaşıyan, mesûd olan, bir felâkete uğramadıkça, o huzûr ve saâdetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkça da, sağlığının kıymetini bilmez" dedi.


'Ey kardeş! Bu dünya kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi yaratan Allahü Tealaya bağla. Sana bu kafidir. Dünya mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyada senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Değil mi ki, en sonunda ölüm vardır ve bu can göç (ölüm) yolunu tutacaktır. O halde ister taht üzerinde can vermişsin ister toprak üzerinde, ne fark eder!'
 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
HAKİKAT OLAN...

Mezarlıktan geçerken bir zenginin oğluna rastladım. Babasının mezarı başına oturmuş, bir fakire kibirlenip duruyordu: "Babamın türbesi eşsiz İran çinileriyle kaplı, tabanı mermer döşeli, sandukası sedef işlemeli, kitabesi filanca hattatın eseridir." Fakir genç, zengin arkadaşını tebessümle dinliyordu. Zenginin oğlu devam etti: "Bir de senin babanın mezarına bakalım! Gelişigüzel sıralanmış üç beş kerpiç, mezara yığılan birkaç kürek toprak!" Fakir genç, gülümseyerek cevap verdi: "Senin baban bu süslü sandukanın ve bu ağır mermerlerin altından kalkıncaya kadar, benimki Cennete çoktan varmış olur."

Hadis-i şerifte denilmiş ki: "Fakirlerin ölümü rahata kavuşmak, zenginlerin ölümü hasrete düşmektir. Fakirler, dünyadan ayrıldıklarında üzülecek bir şeyleri olmaz!" Fakirliğin sıkıntısını çeken kimse, ölümün kıyısına yükü daha hafiflemiş gelir. Zincirden kurtulmuş bir köle, zindana atılan efendiden daha mutludur.
 

pendüender

Well-known member
MUTLAK OLAN...


RAHMAN ve RAHİM olan ALLAHIN adıyla

O'nun ilmi denizine nisbetle, iki cihan bir damla su gibidir. Her günahı görür, fakat hilm ile örter.

Yeryüzü O'nun umumi sofrasıdır. Canlılar destursuz gelir, yer, yedikten başka istedikleri kadar da alır götürürler; hem de bu sofrada dost ile düşman birdir. Zalimi kahretmek istediği zaman eliden kurtulmak imkansızdır.

O'na karşı duracak bir zıd olmadığı gibi, eşi benzeride yoktur.

Öyle ulu bir padişahtır ki, cinlerin, insanların, bütün yaradılmışların taatinde müstağnidir.

Karıncalar, sinekler, kuşlar, adem oğulları, herkes, herşey O'nun emrine baş eğmektedir.

Kerem sofrasını öyle enine boyuna yaymıştır ki, Kaf dağındaki Simrüği Anka da rızkını o sofradan yemektedir.

Zâti şerifi latiftir, Keremi heryere yayılmıştır, işleri bitiren O’dur, mahLukatın Rabbı ve sahibidir; en gizli sırlara vâkıftır.

Büyüklük, benlik ancak O’na yaraşır. Çünkü saltanatı kadim, zâtı her şeyden ganidir.

Birinin başına talih tacını giydirir; bir diğerini de tahtından kara toprağa indirir.

Birisinin başında saadet tacı, diğerinin başında şakavet çulu vardır.

İbrahim’e ateşi gülzar eder. Birtakımlarınıda Nil suyu yoluyla ateşe gönderir. Hûlasa bahtiyarlık da, bedbahtlıkta pnun fermanıyla olmaktadır.

Perde arkasında işlenen gizli günahları görür, fakat perdenin üzerine bir perde daha örter.

Eğer Celâl sıfatıyla tecelli edecek olsa, meleklerinde dehşetten kulakları işitmez, dilleri tutulur.

Eğer Cemal sıfatıyla <buyurun lûtfuma> diyecek olsa, şeytan bile <bu lûtufta benimde payım var> demeğe başlar.

O’nun büyüklüğü huzurunda büyükler, büyüklüğü tasavvur dahi edemezler.

Darda kalanlara acır; onlara yakın olur; yalvaranların dualarına icabet eder.

Henüz vuku bulmamış halleri, ifşa edilmemiş sırları hep bilir.

Yukarıyı, aşağıyı kudretle tutup hıfzeden O’dur; hesap günü kurulacak divanın Hakimi yalnız O’dur.

Herkes O’na itaatte mecburdur. Kimse O’nun sözünden bir harfine parmak uzatamaz.

Her işi iyi olan ve iyiyi beğenip seven bir Kadîmdir; kaza kalemi ile ana karnında çocuklara şekil verir.

Toprak yaygısını, evliyaların seccadesi gibi, su üzerine sermiştir.

Ay ile güneşi, denizde yüzen bir gemi gibi şarktan gabya sevkeder.

Yeri yarattığı zaman arz sarsıntıdan muzdarip oldu. Onun bu titremeden kurtarmak için eteğine çivi
vazifesini gören dağlar çaktı.


Bir damla suya peri gibi suret verir. Su üzerine kim resim yapabilmiştir?

Taşın sulbünden lâ’l ve firuze yaratır; yeşil dalların üzerine lâ’le benzeyen kırmızı güller kondurur.

Hiçbir zerre yoktur ki, O, onu bilmesin. Zira, O’na göre açık gizli birdir.

Karınca aciz, yılan elsiz ayaksızdır. İşte bu aciz varlıkların rızkını O, hazırlar, verir.

O, <ol> deyince , yokluktan varlık husule geldi. Yoktan var etmeği O’dan başka kim yapabilir?

Bu varlığı tekrar yokluğa, oradanda mahşet sahrasına götürür.

Bütün cihan O’nun ilâhiyetinde müttefik olmakla beraber, Zâtının mahiyetini bilmekten acizdirler.

İnsanlar O’nun büyüklüğünü, gözler O’nun kemalinin nihayetini bulamamışlardır.

Vehm kuşu ne kadar yükselse, O’nun Zâtı’nın evcinde uçamaz; akıl ne kadar düşünse, O’nun vasfının eteğine el eleştiremez.

O’nun mahiyeti öyle bir girdaptır ki; bu girdapta binlerce akıl gemileri batmış, hem de, öyle batmış ki, bir tahtası olsun kenara çıkamamıştır.

Ben de, gecelerce, bu uçsuz bucaksız düşüncelere daldım ve dehşet kolumdan tutup bana: <Kalk, ne yapıyorsun? Vazgeç. O’nun ilmi kainatı ihata etmiştir, senin küçük aklın onu nasıl ihata eder? Ne idrâk

O’nun künhüne erişebilir, ne fikir O’nun sıfatlarını hakkıyle anlar..> dedi. O’nun zatını ancak kendi bilir. Bu merhalede akla yol yoktur.

Evet, bir kimsenin belâgatte Sehban’a yetişmesi mümkün, fakat eşi, benzeri olmayan Süphanın künhüne erişilmesi muhaldir.

Bu öyle olmaz bir şeydir ki; Cenabı Hakkın nice has kulları bu vadide at sürmüşler, fakat sonunda:

_<Yarabbi, Senin ettiğin senâ şeklinde Senin evsafını sayamam…> diye atlarının dizginlerini çekmiş, durmuşlardır.

Evet, her yerde at sürmek olmaz. Öyle yerler olur ki, orada, kalkanı atarak kaçmak lazım gelir. Bir sâlik bu sırra mahrem oldu mu, artık geri dönemez. Bu sırrı ifşa edemez.

Kime ki bu mecliste dolu sunarlar, ona o kadeh içinde bîhuşluk ilacını verirler.

Bir doğan olur ki, gözleri dikili olur; bir doğanda bulunur ki, gözleri açık fakat kanatları yanmış olur.

Karun’un hazinesine kimse girememiştir. Şayet girmişse orada kalmış, bir daha çıkamamıştır.

Âkil olan bu kan denizinden ürker. Zira kimse orada gemisini kurtaramamıştır.

Eğer sen bu yolda yürümek istiyorsan evvela, sen geri getirecek atı sihirleyip onu dönemiyecek hale getirmelisin.

Gökler aynasına sık sık bakmalı, tedricen saffet kesbetmelisin.

Bu sayede belki aşkı ilahinin kokusu seni mesteder. (Elüstü) bezmindeki zamanını ararsın; isteyerek yürür, yol alır, o makama erişir, oradanda muhabbet kanadiyle uçarsın. O makamdan senin içi yakin hâsıl olur. Bu yakin sayesinde hayal perdeleri yırtılır. Cenabı Hak ile senin aranda encak celâl perdesi kalır.

Artık akıl beygiri daha ileri gidemez. Hayret onu dizgininden tutup <dur> der.

Bu tevhit denizinde ancak çalışan insan arzusuna vâsıl olmuştur. Mürşidin arkasından gitmeyen yolunu kaybeder.

Bu yoldan, yani Hazreti Peygamber yolundan sapanlar çok gitmişlerse de, başları dönmüş, perişan olmuşlardır.

Hazreti Peygamberin hilafını yol intihap eden asla bir menzile erişemeyecektir.

Ey (Sadi), safa yoluna Hazreti Mustafa’nın izine düşmekten başka bir suretle gitmek mümkündür zannetme.
 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
Ey karnı tok insan! Arpa ekmeği senin hoşuna gitmez,halbuki sana çirkin o görünen şey benim sevdğimdir.
Cennet hurileri için A'raf Cehennemdir,Cehennemdekilere sorsan A'raf Cennettir derler...GüLisTan/sAdi
 

pendüender

Well-known member
HİKAYEDEN MESEL

Hikaye
Şam’da yaşayan mutasavvıflardan birine “Hakiki tasav*vuf nedir? diye sordular. Bu mutasavvıf şöyle cevap verdi: “Bizden önceki Allah dostlarının dış görünüşleri perişan ve dağınık görünmesine rağmen, gönülleri toplu ve güzeldi. Şimdi mutasavvıf geçinen bazı insanlann ise dış görünüşleri çok güzel ve düzgün, gönülleri ve içi perişan ve dağınıktır.”
Şiir
Madem ki gönlüm elinde olmadan bir yerlere gidiyor
Nerede olursa olsun onu güzel şeylerle meşgul edeceksin
Eğer onu kötü şeylerden temizleyebildinse
Halk içinde olsan bile Hakk’la olacaksın
 

pendüender

Well-known member
CİMRİLİK

Hikâye
Cimri bir zenginin nazlı bir çocuğu hastalanmıştı. Adamın dostları dediler ki: “Bu çocuğun iyileşmesi için Allah’tan yardım iste. Bunun için de ya fakirlere yardım etmeyi ya da Kur’an’dan ayetler okumayı vesile yap.” Adam düşünmeye başladı ve sonra da dedi ki: “En iyisi ben Kur’an’dan bir hatim indireyim, yani onu baştan sona okuyayım. Diğer taraftan kurban kessem de olur; ancak şimdi sürü çok uzakta, buraya getirmek zor olur.”
Bu sözler bir bilgenin kulağına gider. Bilge kişi hemen nükteli bîr cevap verir ve: “Bu cimri adam Kur’an’ı hatmetmeyi şunun için tercih etmiştir: Kur’an bu tür insanların dilinin ucundan gelir, hâlbuki keseceği kurban, ta canının içinden çıkacaktı.”

Şiir
Ey gafil sen bütün mallarını versen
Yine Allah’ın sana verdiği nimetlerin birini bile ödeyemezsin
Hâlbuki sen malından vermek yerine
Bir Fatiha dense yüz tanesini birden okuyorsun
 

pendüender

Well-known member
İSTERSEN...

İyi insanlardan biri, bir din adamıyla padişahı ruyasında görmüş.Bakmış ki padişah Cennette,fakat dindar adam Cehennemde.
Merakını mucip olarak akıllı bir adama sormuş ve demiş ki:
Bu ne hikmettir?Padişah Cennet mertebesine yükselmiş;fakat din adamı cehennem derekesine düşmüş.Biz aksini zannediyorduk...
Akıllı zat şu cevabı vermiş:
Padişah dervişlere sevgi göstediğinden Cennetlik,dindar adam da padişaha yakınlık gösterdiğinden Cehennemlik oldu...

Yamalı hırka ve tesbih ne işe yarar?
Sen kendini fena işlerden koru....
Kuzu derisinden adi külah giymekle insan derviş olmaz..
Sen ahlakça derviş ol da başına istersen Tatar külahı giy...
 

pendüender

Well-known member
---Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.

Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.

Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.

Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.

Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.

Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.---Yasin-i Hakim 5-6-7-8-9-10-11


Ve bir Hikaye...

Yunan topraklarında bir kervanın yolunu kesip tüccarın sayısız mallarını ve paralarını zaptetmişler. Tacirler ağlayıp sızlmaya başlamışlar.
'ALLAH aşkına PEYGAMBER aşkına yapmayın etmeyin'diye yalvarmışlar.
Tüm bu ağlama ve yalvarmalardan netice alamamışlar.

Kalpleri kara hırsızlar üstün gelince kervan halkının ağlama ve sızlamalarının ne te'siri olabilir?


Lokman Hekim de o kervan halkının arasında bulunuyormuş,soyulan tüccarlardan bir ona demiş ki:
'Sen bunlara hakimane bir laf et, biraz va'z ü nasihatte bulun.Bari mallarımızın bir kısmını olsun bize bıraksınlar,hepsini alıp götürürlerse yazık olur.'

Lokman Hekim demiş ki:
Asıl onlara söyleyecek Hakim sözlere yazık olur...

Paslı bir demirin pasını cila ile gidermek mümkün değildir.
Kara kalpli bir kimseye nasihat etmenin ne faydası vardır?
Demir çivi taşa girer ve taşı deler mi!!!..
 

pendüender

Well-known member
ABİDLE KURU KAFANIN HİKAYESİ

Şöyle bir hikaye işittim:
Birgün Diclenin kenarında bir kuru kafa bir abide şöyle demiş:
Ben fermanlar yürüten ve emirler veren bir kimse idim.Başımda büyüklük tacı vardı.Felek bana yardım etti nusret ve şans arkadaşım oldu.Devlet gücü ile Irak ı zaptettim.Tamah ederek Kirman ı da almak istiyordum. Fakat Kirman başımı yedi.
Kulağından gaflet pamuğunu çıkar ki benim gibi ölmüş bir adamın , bir kuru kafanın nasihatı kulağına girsin.
 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
ZALİM BİR SUBAŞININ HİKAYESİ
Baş belası çok zalim bir Subaşı vardı. O Kadar zalimdi ki onun korkusundan erkek aslan dişi aslan olurdu.
Halkın kalbini kıran, fenalıktan başka bir şey bulmaz.
Nitekim bu herif de birgün bir kuyuya düştü. Anladı ki şimdi herkesten acizdir. Bütün gece feryad ve figan edip durdu. O sırada oradan geçen birisi başına bir taş attı ve şöyle dedi:
Sen ne zaman bir kimsenin imdadına yetiştin ki bugün imdat istiyor, kendine yardımcı çağırıyorsun? Daima namertlik tohumu ektin. İşte bak gör, şüphesiz o ektiğin tohumun verdiği mahsulü alıyorsun.
Gönüller senden incinmiş, yürekler sızlamıştır. Kim senin yarana merhem koyar? Sen hep bizim için kuyu kazıyordun. İşte şimdi kazdığın kuyuya kendin düştün.
Dünyada iki çeşit insan kuyu kazar:
Birisi hayır sahibi olan, Ötekisi de fena ad kazanmış olan.
Hayır, sahibi her susayan içsin diye kötü adamda halk oraya düşsün diye, kuyu kazar.

Kötülük ettin iyilik arama. Her ağaçtan üzüm bekleme, sonbaharda arpa eken kimse ürün biçme zamanı buğday elde edemez. Zakkum ağacını canınla beslesen ondan meyve alamazsın. Ne ekersen onun meyvesini bekle.

 

pendüender

Well-known member
İbadet edenler ibadetlerinin mükafatını,tacirler de mallarının değerini ve bedellerini isterler.
Ben kulun ise ümit getirdim,ibadet değil.
Dilenmeye geldim,ticarete değil.
Bana , SANA yakışanı yap,bana yakışanı değil...

Öldürsen de suçumu bağışlasan da ,
Başımı ve yüzümü eşiğine koydum.
Kulun bir emri, hükmü ve teklifi olmaz...
Ne buyurursan ben razı olurum ancak..

Bostan
 

pendüender

Well-known member
En Doğru Cevap
Ünlü bilginlerden biri, imanı olmayan biri ile tartışmaya girişmişti. Birçok delil getirdiği halde onu susturamadı. Tartışmayı bıraktı. Dediler ki:
– Bu kadar bilgiyle bir dinsizle başa çıkamadınız!
Bilgin şöyle cevap verdi:
– Benim ilmim, Kur’an, hadis ve evliya sözleridir. O, bunların hiçbirini dinlemiyor. Ben onun sapık sözlerini mi dinleyeyim?
Ayet ve hadisleri kabul etmeyen kimseye verilecek en doğru cevap susmaktır.

Şeyh Sadi Şirâzî, Gülistan​
 

pendüender

Well-known member
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:​
“Engin deniz, kirli bir taşla bulanmaz. İncinen mü’min, henüz sığ sudur (yani ham hâldedir).”
“Hakk’a yakınlık kazanmış, mârifetten nasip almış bir mü’min ise, edep mahrumu câhillerden hakaret görürse, kırılmaz ve gücenmez.”
“Bir tâlihsiz taş, bir altın kâseyi kırabilir, ama ne taşın kıymeti artar, ne de altının değeri eksilir.”​
 

pendüender

Well-known member
Şeyh Sadî Gülistan'da der ki:

Zalim ve fasık biri, bir Allah (c.c.) dostuna:

"- İbadetlerin hangisi efdaldir?" diye sorar.

O da:

"- Senin için uykudur. Çünkü, uykuda olduğun zaman kimseyi incetemezsin!.." cevabını verir.

 

pendüender

Well-known member
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Hikmet ehli bir zâta sormuşlar:

«–Cömertlik mi iyidir, şecaat (cesaret) mi iyidir?»

O zât şu karşılığı vermiş:

«–Cömert olanın şecaate ihtiyacı yoktur.»”
 
Üst