Lahika Analizi 34: Kastamonu Lahikasi 16.Mektup

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bismillahirrahmanirrahim.

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.


Bu haftaki Lahika Analizi dersimize Kastamonu Lahikasi 16.Mektup,dan devam ediyoruz insallah. Anladiklarinizi paylasarak katilimlarinizi bekliyoruz kardesler.




[BILGI]Kardeşlerim,

Size lâtif bir hikâye:

Bir zaman, Barla’da bir zât, ağaçtan bir kutuda, cevizli bir tatlı bana göndermişti. Mukabilini verdiğim o bir buçuk kilo lokmalardan hergün altışar tane ben kendim yerdim ve bazan o kadar ve daha ziyade başkalara teberrük olarak verirdim. Sıddık Süleyman bu hâdiseyi belki tahattur eder. Bir aydan ziyade devam etti. Sonra, merhum Galip Beyle hesap ettik, onun beş altı misli bereket içinde olduğuna kanaatimiz geldi. Ben o vakit dedim: “Bu zâtta ehemmiyetli bir bereket, bir ihlâs var.”

Şimdi tahmin ve tahatttur ediyorum ki, o zât Hacı Hâfız imiş. O acip bereketin şimdi sırrı çıkmış. [SUP]1[/SUP] اَلْحَمْدُ ِللهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

Nur fabrikasının sahibi Hâfız Ali’nin ve mübareklerin köyleri ortasında, duada, Sav Köyü mevki almış. Tam bir senedir ahyâ yüzünden emvat dahi hisse alıyorlar.

Risaletü’n-Nur’un hizmetinde ekser şakirtleri birer nevi keramet ve ikram-ı İlâhî hissettikleri gibi, bu âciz kardeşiniz çok muhtaç olduğu için, çok nevilerini ve çeşitlerini hissediyorum. Ve bu sıralarda bu havalideki şakirtler, yeminle itiraf ediyoruz ki, “Biz Nurun hizmetinde çalıştıkça hem maişetçe, hem istirahat-i kalbce bir genişlik, bir ferah zahir bir surette hissediyoruz.” Ben kendimce o kadar hissediyorum ki, nefis ve şeytanım dahi o bedâhete karşı hayret ederek sustular.

Biliniz ki, bir seneden ziyadedir, ben duada, Risaletü’n-Nur’un şakirtlerinin risalelerle alâkadar olan ezvaç ve evlât ve valideynlerini dahi dahil ediyorum. Bunun bir sebebi, başta Sabri olarak, orada burada bazı zâtlar, çoluk ve çocuklarıyla daireye girmeleridir.

Adalet-i İlâhiye, İslâmiyete ihanet eden mimsiz medeniyete öyle bir azâb-ı mânevî vermiş ki, bedevîliğin ve vahşîliğin derecesinden çok aşağıya düşürtmüş. Avrupa’nın ve İngilizin yüz sene ezvâk-ı medeniyesini ve terakkî ve tasallut ve hâkimiyetin lezzetlerini hiçe indiren mütemadî korku ve dehşet ve telâş ve buhran yağdıran bombaları başlarına musallat etmiş.

İşte böyle bir zamanda en lüzumlu, en ehemmiyetli, en birinci vazife imanı kurtarmak olduğundan, bu zamana ve bu seneye bakan beşâret-i Kur’âniye ve

[SUP]3[/SUP]فَضْلُ اللهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاۤءُ
[SUP]2[/SUP]فَضْلاً كَبِيرًا


âyetlerin müjdesi en büyük bir fütuhat suretinde Risaletü’n-Nur’un mânevî fütuhat-ı imaniyesini gösteriyor.

Evet, bir adamın imanı, ebedî ve dünya kadar bir mülk-ü bâkinin anahtarı ve nurudur. Öyleyse, imanı tehlikeye mâruz her adama, bütün küre-i arzın saltanatından daha fâideli bir saltanat, bir fütuhat kazandıran Risaletü’n-Nur, elbette bu âyetlerin, bu asırda, bu beşaretlerinin kastî bir medâr-ı nazarlarıdır.

Nur ve gül fabrikalarının hademe ve sahipleri, insanın başında iki göz gibidir; zâhiren ikidir, fakat bir görürler. Ahvel (şaşı) gözlü, iki görür. Lillâhilhamd bu iki cereyan-ı nuranî kemâl-i ittihaddadırlar.
[/BILGI]
• • •Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :

[SUP]1[/SUP] : Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.
[SUP]2[/SUP] : “Pek büyük bir lûtuf ve ihsan.” Ahzâb Sûresi, 33:47.
[SUP]3[/SUP] : “Bu Allah’ın bir lûtfudur ki dilediğine verir.” Mâide Sûresi, 5:54.
[NOT]

Adalet-i İlâhiye, İslâmiyete ihanet eden mimsiz medeniyete öyle bir azâb-ı mânevî vermiş ki, bedevîliğin ve vahşîliğin derecesinden çok aşağıya düşürtmüş..." Üstad, ihanet diyor ki, onlar zaten İslama düşman değiller mi? İhanet dosta yapılmaz mı?
[/NOT]​
 

Bahtiyar

Active member
kafirlerin medeniyetinde görülen mehasin ve yüksek terakkiyat-ı sanayiin, tamamen medeniyet-i İslamiyeden, Kuranın irşadatından, edyan-ı semaviyeden inikas ve iktibas edildiğini belirtmektedir. (Mesnevi-i Nuriye, s. 77)
İhanet olabilmesi için iyilik güzellik görülmesi gerekir .O güzelliğe karşı çirkin'lik ile yada kıymet vermemek ile karşılık verilirse ihanet olur.
Mimsiz medeniyet, islamiyet ten aldığı bilgiyle terakki etmiş . Bu yükselişin kaynağına şükürsüzlükle vede sevr andlaşması ile merkezi hilafet'e ihanet etmiş ...İhanetin neler olduğunu 15. lahikadan aldım.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
"Adalet-i İlâhiye, İslâmiyete ihanet eden mimsiz medeniyete öyle bir azâb-ı mânevî vermiş ki, bedevîliğin ve vahşîliğin derecesinden çok aşağıya düşürtmüş..." Üstad, ihanet diyor ki, onlar zaten İslama düşman değiller mi? İhanet dosta yapılmaz mı?

İkinci Dünya Savaşı Avrupa’nın bir kabusudur. Malum, Avrupa sanayileşme ve aydınlanma sürecinde emperyalist bir ruh ile sadece Müslümanlara değil, bütün dünyaya çok acı ve ıstıraplar çektirmiştir. Elbette bunun ahiretten başka dünyada da bir hesabının görülmesi gerekiyordu ki, Birinci ve İkinci Dünya harpleri bu hesabın acı bir tablosudur. Avrupa, emperyalist saiklerle kurduğu mimsiz medeniyetini İkinci Dünya Harbi' nde taş üstünde taş kalmayacak bir şekilde kaybetmiştir. Milyonlarca insanını kaybetmiş, kalanlar da dünyanın dehşetli ve azaplı yüzüne şahit olmuşlardır.
Küfür, fısk, zulüm, sömürü gibi şeyler esasında ihanet ve alçaklıktır. İhaneti sadece dostun dosta yaptığı fenalık olarak anlamak dar bir bakış açısı olur. İhanetin çok şubeleri vardır ki, en büyük ihanet küfür ve zulümdür.
Avrupa küfür ve zulüm mefkuresi ile İslam’a hücum etmiştir ki, bu ihanetin ta kendisidir. İnsan imana ve ibadete uygun bir fıtrat ile yaratılmış iken, küfür ve zulümlere sapması ve iman ve ibadeti düşman addetmesi ihanetin en azim makamıdır, diye anlamak gerekir.
 

Bahtiyar

Active member
Allah namına verince ,bereket ve hakkında yapılan dua makbul oluyor.

Bir zaman, Barlada bir zât, ağaçtan bir kutuda, cevizli bir tatlı bana göndermişti. Mukabilini verdiğim o bir buçuk kilo lokmalardan hergün altışar tane ben kendim yerdim ve bazan o kadar ve daha ziyade başkalara teberrük olarak verirdim. Sıddık Süleyman bu hâdiseyi belki tahattur eder. Bir aydan ziyade devam etti. Sonra, merhum Galip Beyle hesap ettik, onun beş altı misli bereket içinde olduğuna kanaatimiz geldi. Ben o vakit dedim: Bu zâtta ehemmiyetli bir bereket, bir ihlâs var.

Şimdi tahmin ve tahatttur ediyorum ki, o zât Hacı Hâfız imiş. O acip bereketin şimdi sırrı çıkmış. 1

Nur fabrikasının sahibi Hâfız Alinin ve mübareklerin köyleri ortasında, duada, Sav Köyü mevki almış. Tam bir senedir ahyâ yüzünden emvat dahi hisse alıyorlar.
Hacı Hafız abi , tatlıyı Allah namına vermiş,bu tatlıyla gelen ihsan,iyilik , güzellik Rabbimizdendir şuur'uyla ve tatbikiyle,ihlas ile vermiş ve Üstadımızda Allah namına almış ki, o nimetin ,iyiliğin, lokmaların içine bereket girmiş.
Minnet ettirmeden ,lillah için yapılan ihsan ve ihlaslı ve Nur fabrikasının SAHİBİ olması cihetiyle.Hafız Ali abi hakkında ve çevresi hakkında duaya ve duanın makbul olmasına vesile oluyor.


İhsanlar Allah namına,zekat namına olmalı. Neden mi ?
İhsanlar zekat namına olmazsa, üç zararı var. Bazan da faidesiz gider. Çünki Allah namına vermediğin için, manen minnet ediyorsun; bîçare fakiri minnet esareti altında bırakıyorsun. Hem makbul olan duasından mahrum kalıyorsun. Hem hakikaten Cenab-ı Hakk'ın malını ibadına vermek için bir tevziat memuru olduğun halde, kendini sahib-i mal zannedip bir küfran-ı nimet ediyorsun. Eğer zekat namına versen; Cenab-ı Hak namına verdiğin için bir sevab kazanıyorsun, bir şükran-ı nimet gösteriyorsun. O muhtaç adam dahi sana tabasbus etmeğe mecbur olmadığı için, izzet-i nefsi kırılmaz ve duası senin hakkında makbul olur. Evet zekat kadar, belki daha ziyade nafile ve ihsan, yahut sair suretlerde verip riya ve şöhret gibi, minnet ve tezlil gibi zararları kazanmak nerede? Zekat namına o iyilikleri yapıp, hem farzı eda etmek, hem sevabı, hem ihlası, hem makbul bir duayı kazanmak nerede?
Mektubat 22. mektub 2. mebhas
 
Son düzenleme:

Bahtiyar

Active member
bU ASIRDA Risale i nur imanı kazandırıyor. kim diyor KUR'AN

âyetlerin müjdesi en büyük bir fütuhat suretinde Risaletün-Nurun mânevî fütuhat-ı imaniyesini gösteriyor.
Evet, bir adamın imanı, ebedî ve dünya kadar bir mülk-ü bâkinin anahtarı ve nurudur. Öyleyse, imanı tehlikeye mâruz her adama, bütün küre-i arzın saltanatından daha fâideli bir saltanat, bir fütuhat kazandıran Risaletün-Nur, elbette bu âyetlerin, bu asırda, bu beşaretlerinin kastî bir medâr-ı nazarlarıdır.

Müjde ebedi, sürekli , hiç ölmeden yaşamak yeri var.Hiç eskimiyen , hep yeni ,kıralmayan dökülmiyen , hep var olucak baki bir mülk ile berar yaşanacak bir yer.Buranın anahtarı iman dır.İmanın ,erkanlarına , köklerine, hucum edilen bu asırda , imanı kazandıran Risale i nur dur.Bu sebele ki Kuran da kasti olarak, risale inur'a nazar etmiştir.
 
Son düzenleme:

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: bU ASIRDA Risale i nur imanı kazandırıyor. kim diyor KUR'AN

Said Nursi "...bu âciz kardeşiniz çok muhtaç olduğu için..." ibaresi kullanmıştır. Acaba üstadın muhtaç olduğu şey nedir ki Risale-i Nur ile bu ihtiyaç tatmin edilmiş olsun? Paragrafın devamında "Biz Nurun hizmetinde çalıştıkça hem maişetçe, hem istirahat-i kalbce bir genişlik, bir ferah zahir bir surette hissediyoruz.” Demek ki Nura ve Nurun hizmetine ihtiyaçtan dolayı ve Risale-i Nur'un bu ihtiyacı tatmin etmesinden dolayı, hem maişetçe, hem istirahat-ı kalbce bir genişlik hissediliyor. Üstad "yemin" kelimesini çok sıklıkla kullanmadığı halde burada "yemin" ifadesini kullanarak meseleyi katileştirmek istemiştir. Sanki değişmez bir düstur gibidir, Risale-i Nur'a ve hizmetine çalışılınca hem maişette kolaylık hem dünya işlerinde suhulet hasıl olduğu gibi çalışılmadığı zaman ise kalbi ve ruhi sıkıntılar ve geçim derdi insanı sarhoş ediyor. Sanki iki kere iki dört eder derecesinde kati bir hakikat... Zaten ekser şakirtleri hizmetten alıkoyan da derd-i maişettir, bu ise bereket nevinden bizlere veriliyor, öyle ise hizmete bakmalıyız.
 
Üst