Cüz i İrade Külli İrade..

Tarihci

Marmara Tarih
İrade meselesi daha anlaşılır basit bir mesele ama aynı zamanda en çok yanlış anlaşılan mesele..
İki tür irade vardır, Külli İrade yani Allah ın iradesi.. Cüz i İrade yani bizim irademiz
Allah bazı şeyleri kendisi takdir etmiştir, bunlar Külli iradenin dahilindedir, bizim elimizde değildir, mesela, dünyaya ne zaman geleceğimiz, ne zaman öleceğimiz saçımızın rengi gözümüzün rengi, ana babamızın kim olacağı kardeşlerimizin kim olacağı elleriizin ayaklarımızın sağlam mı veya sakatmı olacağı vs... biz külli irade dahilindeki hiçbir şeye müdahele edemeyiz..
Cüzi irade ise Allah ın bize bahşettiği kısıtlı secme hakkı, serbestliktir. Yaşantımız süresince yaptığımız tüm ameller tüm secimler sölediğimiz tüm sözler işlediğimiz tüm sevaplar tüm gunahlar tamamen bize bırakılmıştır. zaten mesuliyetimiz de bundan kaynaklanmaktadır. Mesela içki masanın üstünde duruyor, Allah bana evvelden Kitabı ve rasuluyle içkinin haram olduğunu bildirmiş, ama neticede içip içmemeyi bana bırakmış, içmekte veya içmemekte özgürüm, bu tamamen benim cüzi irademe bağlı, o yüzden de sorumlusu benim. ayrıntılı bilgi için bakınız Madem herşey yazılmış ben neden sorumlu tutuluyorum adlı konu :)
Bunu yazdıktan sonra aklıma şu örnekle tasvir etmek geldi.. Bu temsille daha iyi anlaşılabilir..
Siz bir asansörun içindesiniz, asansörun içinde bildiğiniz gibi tüm katlara ait kat numaralarının düğmeleri var.
Asansör ve tertibatı sizin elinizde değil, motoru çelik halatları elektirik sistemi kızakları vs.. ancak içinde bulunduğunuz bu asansörün aşağıyamı yukarıyamı gideceği bir tuşa basmak suretiyle size bırakılmış, siz kendi isteğinizle 1. katın veya 10. katın düğmesine basabilir ve asansörün o kata gitmesini sağlayabilirsiniz.
İşte burada asansörün gideceği yönü biz belirliyoruz, tamamen kendi isteğimizle bunda tamamen serbestiz, bu bizim cüzi irademizdir.
Bizim bir tuşa dokunup hareket etmesini istediğimiz asansör, biz tuşa dokunduktan sonra bütün işlemi kendisi yapıyor. işlemciye sinyal gidince o kilitleri boşaltıp motoru çalıştırıyor ve belirli hızla bizi gitmek istediğimiz kata götürdükten sonra motorun gücünü kesip kızakları kilitliyor. bizim burda hiçbir müdahelemiz olamıyor, asansör bu işleri tamamen kendisi yapıyor. işte buda külli iradedir. biz sadece gitmek istediğimiz yeri belirttik gerisini ise bizim elimizde olmayan bir güç yaptı..

Sana aşağıda birinci katta ateş ve kötülükler olduğu, 10. katta da güzellikler ve ferahlık olduğu bildirilmişken, sen 1. katın düğmesine basarsan ve asansör(külli irade) seni oraya götürürse asansörün yani külli iradenin bunda suçu ne??Allah, kulunun 1. kata yani kötülüklerin olduğu yere gideceğini daha önceden biliyor olması, bu sorumluluğun kuluna ait olduğu gerçeğini etkilemez.

Bilal Fındıkçı



Lütfen ilgili konuları da okuyunuz:

http://www.risaleforum.net/islamiye...y-yazilmis-ben-neden-sorumlu-tutuluyorum.html


http://www.risaleforum.net/islamiye...halde-benim-gunahlarimi-allah-mi-diliyor.html
http://www.tevhid.gen.tr/islam-akai...ersey-yazilmis-ben-neden-sorumlu-tutuluyorum/
 

Tarihci

Marmara Tarih
Kader dediğimiz olayıda pek müşkil idrak eder akıl, kalp; bu iradeler yeteri kadar sindirilmezse..Zira dikkat edersek, kader inancında prüz yaşayan yada farklı farklı sualleri olan kişilerin aşamadığı kilit nokta 'irade' kavramıdır..


evet, o da yanlış bilinenlerden kaynaklanıyor. kişi, madem benim elimde değildir neden ben hesap veriyorum diyor.. işte kaderi doğru anlatamadığımız için bu sorularla karşılaşıyoruz.. doğrusunu ise üç ayrı konu başlığı halinde anlatmaya çalıştım.. Umarım istifade edenler olmuştur.
 

saidmansur

New member
1.mukaddime:
İhtiyari olmayan herşeyi, Allah’ın ezelden bilmesi kolayca anlaşılabilir birşeydir. Çünkü adetullah denilen fizik kimya kanunlarına göre ihtiyari olmayan herşeyin ebede kadar da olsa nasıl cereyan edeceği bilinebilir. Kolayca anlaşılamayan ve ihtilaf edilen ise ihtiyari şeylerdeki kader tecellisidir. Çünki ihtiyar bir yasaya tabi değildir. Önceden kestirilemez.

2.mukaddime:
İhtiyari şeyler dediğimiz, insanın ve sair ihtiyar sahibi varlıkların ihtiyarları çerçevisindeki fiillerinden ibarettir. Konuya insan özelinde devam etmeyi ihtiyar ediyoruz.

3.mukaddime:
soru(n): Allah Teala, insanların neyi ihtiyar edeceklerini önceden nasıl biliyor?
cevap: sual doğru sorulursa, cevabı kendiliğinden belli olur. doğrusu, Allah Teala, insanların neyi ihtiyar edeceklerini "ezelden" nasıl biliyor? evet, ezel, geçmiş zamanın başlangıcı değildir, hadisin tabiriyle, geçmiş, şimdi ve geleceği birden kuşatan bir makam-ı aladır. ilm-i muhit ve ilm-i ezeli tabirleri mekansal ihatayla beraber zamansal ihatayı da şumulu içine alır. "ve hüve ala külli şey'in Alim" kelamındaki külliyetten, mekansal külliyetle beraber, zamansal külliyet de maksuddur.

4. mukaddime:
Halis tevhid için insanın ef’al-i ihtiyarisinde görünen kusur ve noksanları zahiridir deyip hakikatte, neticeleri itibariyle ve de külliyet itibariyle hayır ve kemal olduklarını isbat ederek, bu fiilleri de ilahi kudrete nisbet etmek, Allah Teala’yı kusurlardan tenzih etmek için, insanın ihtiyari fiillerini cüzi iradesine nisbet etmekten evladır. Kaldı ki en basit bir kol kaldırmak fiilinde bile çalışan mekanizmanın işleyişini bilmekten çok uzak olan insanın bu fiillere merci kabul edilmesi mantıksızdır. Evet insanın iradesi hazır ve cüzi olan şerli neticeye bakarken, ilahi irade tüm zamanlara ve mekanlara bakan hayırlı neticelere bakarak aynı fiil üzerinde birleşir, ilahi kudret fiili yaratır. İnsan o fiile cüzi neticeye bakan yönüyle fail olur, çünki o istedi, Allah Teala ise o fiile külli neticeye bakan yönüyle fail olur. Dolayısıyla cüzi şer insana, külli hayır ise Allah’a nisbet olunur.

5.mukaddime:
Geriye kaldı, “insan iradesi” ve “insanın irade etmesi”’nin kime nisbet edileceği netameli meselesi. Maturidi iradeyi ve irade etmeyi insana nisbet ederken, Eşari iradeye Allah'ın insana verdiği bir emanet, irade etmeye de insanın o irade nimetinde tasarruf etmesi gözüyle bakıyor.
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Soru

Cüz-i irade nedir, insana verilen cüz-i iradenin kiminde daha güçlü kiminde daha zayıf olması yaratılıştan mıdır?


Cevap

Değerli Kardeşimiz;
Cüz-i irade: İnsanın dilediği gibi hareket edebilme ve tercih yapabilme kabiliyetidir. Yani herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda, bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliğini temin eden duygu ve cihaza cüz-i irade denir. Bu serbestlik ile Cenab-ı Hak insanları, iyiliği veya kötülüğü istemek cihetinde imtihan eder ve mesuliyeti insana yükler.

İnsandaki bu irade duygusu yaratma ve icat noktasından aciz ve kısadır. İrade sadece kesp yani istemek ve talep etmek kabiliyetindedir. İnsan iradesi ile ister kudret-i İlahi ise bu talep ve isteği yaratıp icat eder.

Üstad Hazretleri bu manaya şu ibareler ile işaret ediyor:

"Halbuki; o cüz-i ihtiyarî denilen silâh-ı insanî hem âciz hem kısadır. Hem ayarı noksandır. İcad edemez. Kesbden başka hiçbir şey elinden gelmez.(HAŞİYE)"

"HAŞİYE: İman, o cüz-i ihtiyarîyi, Allah namına istimal ettirip, her şeye karşı kâfi getirir. Bir askerin cüzî kuvvetini devlet hesabına istimal ettiği vakit, binler kuvvetinden fazla işler görmesi gibi..."(1)

"YEDİNCİSİ: İrade-i cüz'iye-i insaniye ve cüz-ü ihtiyariyesi, çendan zayıftır, bir emr-i itibarîdir. Fakat Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüz'î iradeyi, irade-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani, mânen der: "Ey abdim, ihtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyleyse mes'uliyet sana aittir."

"Teşbihte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bırakıp "Nereyi istersen seni oraya götüreceğim" desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette "Sen istedin" diyerek itab edip, üstünde bir tokat vuracaksın. İşte, Cenâb-ı Hak, Ahkemü'l-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin iradesini bir şart-ı âdi yapıp, irade-i külliyesi ona nazar eder."(2)

İnsanın iradesinin esasını ve temelini oluşturan meyelandır. Meyelan ise insanın çok seçeneklerden birisine meyletmesi ve yönelme arzusudur. Bu yönelme arzusu olan meyalan, mevcut bir şey değildir. Harici bir vücudu yoktur. Yani eni, boyu, ağırlığı, hacmi olan bir cisim gibi değildir.

Mümkinat üç kısımdır. Biri mevcut, yani varlık sahasına çıkmış, harici vücudu olan her şey. Bu mevcudatı yaratan ve idare eden, Allah’ın kudret sıfatıdır. Kulun hiçbir müdahalesi olamaz.

Mümkinatın ikinci sınıfı ise, “madum”dur. Yani, varlık sahasına çıkması mümkün ve caiz olup da, henüz varlık sahasına çıkmamış olan şeylerdir.

Mümkinatın üçüncüsü ve iradenin mahiyeti ile alakalı olan kısmı ise, itibari ve nispi şeyler dediğimiz; “mevcut ile madum” arası olan varlıklardır.

Bu üçüncü sınıf olan itibari ve nispi emirler, ne mevcuttur, ne de madumdur; ikisi arasında bir makam ve mevkie sahiptirler.

Bu sınıfta Allah’ın kudret sıfatının taallukatı yoktur; dolayısı ile de cebir olamaz. Cebir, ancak Allah’ın kudret sıfatı ile olacağı için, burada da Allah'ın kudret sıfatı tecelli etmemektedir. İrade ise, itibari ve nispi bir varlığa sahip olmasından, cebir lazım gelmez. Yani, insan iradesi, itibari olmasından dolayı, cebirden kurtulur demektir. İmamların, mevcudu kula vermemesinin sebebi bu sırdan ileri gelmektedir. Zira, mevcut olan bir şeyi kula vermek şirk olur. Ama itibari olan bir şey kudrete ihtiyaç hissetmediği için, kula vermek de bir sakınca yoktur.

İrade de mevcut olmayıp, itibari bir şey olmasından dolayı, kula verilmiştir. İrade mevcut olsa, cebir lazım gelir. Madum olsa, zaten olmayan bir şey olur. O zaman, mevcut ile madum arası, itibari ve nispi bir emirdir denilmiştir.

İmam-ı Maturidi, meyelanı, itibari olarak kabul ettiği için, kula vermiştir. İmam Eşari ise, mevcut nazarı ile baktığından, kula vermemiştir. Ancak, meyelandaki tasarrufu, itibari gördüğü için kula vermiştir. Dolayısı ile her iki imam da iradeyi kabul etmişlerdir. Aradaki fark, lafzi ve içtihadidir.

Allah insanı verdiği yük kadar mesul tutuyor. Ve her insana aynı ve eşit yükü vermediği aşikardır. Yani Allah her insana farklı kuvvette ve derecede kabiliyetler vermiş ve ona münasip bir sorumluluk yüklemiştir.

Öyle ise basit ve avam bir Mümin ile Hazreti Ebu Bekir (ra)’in irade kuvveti müsavi ve eşit değildir. Birisi zayıf ve basit iken diğeri kuvvetlidir, lakin imtihan ve sorumlulukta buna göredir. Yani Allah Hazreti Sıddık’ın ağır sorumluluğunu basit bir Mümine yüklemiyor. Öyle ise herkes çekerince tartar. Eşitlik her zaman adillik olmaz, her hak sahibine hakkını vermek adilliktir.

(1) bk. Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam.

(2) bk. a.g.e., Yirmi Altıncı Söz


Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör[/B]
 

Tarihci

Marmara Tarih
Daha bir önceki mesajımda arkadaşlarımızın bu konudaki "kendi yazılarını" paylaşmalarını istemiş olmama rağmen bir gaztede yayınlanan yazı buraya kopyalanmış. Yazıyı kopyalayan arkadaşımız bizi kale mi almıyor yoksa son mesajımızı mı görmedi?
 

Fecir

Member
madem düşünceniz üyelerin sadece kendi yazı ve yorumları,o halde
konunun başlığını ve statüsünü değiştirin
haftanın konusu ,yada sizin makaleleriniz
 

Tarihci

Marmara Tarih
Öneriniz için teşekkür ederiz ancak risaleforum olarak genel prensibimiz; kopyala-yapıştır paylaşımlardan ziyade, üyelerimizin kendi kalemlerinden kendi bilgi ve düşüncelerini paylaşmaları yönündedir.
 

Fecir

Member
Öneriniz için teşekkür ederiz ancak risaleforum olarak genel prensibimiz; kopyala-yapıştır paylaşımlardan ziyade, üyelerimizin kendi kalemlerinden kendi bilgi ve düşüncelerini paylaşmaları yönündedir.

*** konunun açılış bölümüne bakıyorum,
*** konunun açılışdaki ilk mesaja bakıyorum,
*** konunun açılışdaki ilk yazı ve yoruma bakıyorun (alıntı yapılmış)
bütün bunlara bakıyorum ve sizin serzenişinize bakıyorum bişey anlayamadım kardeşim..
kişilerin kendi yorumlarını yazmaları için en ufak bir emare ve yönlendirme göremiyorum..
neyse;
selam ve dua ile..
 
Üst