İlim varsa İslâmiyet de vardır

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İlim varsa İslâmiyet de vardır

İslâmiyyet, ilmin tâ kendisidir. Kur’ân-ı kerîmin birçok yeri, ilmi emretmekte, ilim adamlarını övmektedir. Zümer sûresinin 9. Âyet-i kerîmesinde meâlen; (Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir) buyurulmaktadır.

Peygamber efendimizin ilmi öven ve teşvîk buyuran sözleri o kadar çoktur ve meşhûrdur ki, gayr-i müslimler dahî bunları bilmektedir. İhyâ-ül-ulûm ve Mevdû’ât-ül-ulûm kitâplarında, ilmin fazîleti anlatılırken; (İlim, Çin’de de olsa alınız) hadîs-i şerîfi yazılıdır. Bu, dünyânın en uzak yerinde ve kâfirlerde de olsa, gidip ilm öğreniniz, demektir.

İslâm dîninde kadın, kocasının izni olmadan nâfile hacca gidemez. Fakat kocası öğretmezse ve izin vermezse, ondan izinsiz, ilim öğrenmeye gidebilir.

Görülüyor ki, Allahü teâlânın sevdiği, büyük ibâdet olan hacca izinsiz gitmesi günâh olduğu hâlde, ilim öğrenmeye izinsiz gitmesi günâh olmuyor.

İlim öğrenmek, çok büyük ibâdettir ve sevâbı da, o nisbette çoktur. İslâmiyyetin iki esası vardır. Bunlardan birincisi, kendisine lâzım olan bilgileri doğru olarak öğrenmek, diğeri de, öğrendiklerini bilmeyenlere öğretmektir. Onun için İslâmiyyetin en büyük düşmanı cehâlettir. Bu sebepten dolayıdır ki, nerede ilim varsa, din oradadır ve nerede din varsa ilim de oradadır. İlimsiz din olmaz. Peygamber efendimiz; (Nerede ilim varsa, orada Müslümânlık vardır. Nerede ilim yoksa, orada kâfirlik vardır!) buyuruyor.

Her hayırlı işin bir engeli vardır. Fakat ilim öğrenmeye ve öğretmeye ise, engeller vardır. İlmi olmayan yani din kitâbı okumayanın, dini anlatan yerlerde bulunmayanın gönlü, kalbi ölür. Hadîs-i şerîfte; (Kıyâmete yakın hakîkî din bilgileri azalır. Câhil din adamları, kendi görüşleri ile fetvâ vererek, insanları doğru yoldan saptırırlar) buyuruldu.

İnsanların en kıymetlisi, ilim öğrenen ve öğrendiğini de öğretendir. Yalnız öğrenmekle olmuyor, öğrendiğini de öğretmek lâzımdır. Birisine, dini doğru olarak anlatan bir kitap vermek demek, ona dini doğru olarak öğretmek demektir. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlânın çok sevdiği kimse, dînini öğrenen ve başkalarına öğretendir. Dîninizi İslâm âlimlerinin ağızlarından öğreniniz!) buyuruluyor.

Bir kelime öğrenmenin ve öğretmenin fazileti, bin nâfile hacdan daha fazladır. Çünkü öğrenmek farzdır. Bir kelime öğrenmek için bile nâfile ibâdet terk edilir. O bir kelime, insanı saâdete kavuşturur. Hadis-i şerifte; (Bütün Müslümân erkeklerine ve bütün Müslümân kadınlarına, ilmi aramak, öğrenmek farzdır!) buyuruluyor.

Cehâlet yani kişinin kendisine lâzım olan din bilgilerini öğrenmemesi, doğru yoldan çıkmaya sebeptir. Nitekim hadis-i şerifte; (Kıyâmete yakın ilim azalır, cehâlet artar) buyuruldu.

Farzlardan sonra ibâdetlerin en kıymetlisi, ilim ve fıkıh öğrenmektir. Fıkıh ve ahlâk bilgilerini lüzûmu kadar öğrenmek ve çoluk çocuğuna öğretmek, her Müslümâna Farz-ı ayındır. Hadis-i şerifte; (Bir sâat ilim öğrenmek veyâ öğretmek, sabâha kadar ibâdet etmekten dahâ sevâptır) buyuruldu.

RÛHUN VE KALBİN GIDASI
Öğrenmeyenler ve çoluk çocuğuna öğretmeyenler büyük günâh işlemiş olur, Cehenneme giderler. Öğrenmeye lüzûm görmeyenin, ehemmiyet vermeyenin ise, îmânı gider. Birgivî vasıyyetnâmesi şerhinde buyuruluyor ki:
“Kelâm ve fıkıh âlimlerimiz, tefsîrden, hadîsten anladıklarını, bizim gibi din câhillerine, açık, kolay öğretmek için, binlerce fıkıh ve ilm-i hâl kitâbı yazmışlardır. İslâmiyyeti doğru öğrenmek için, o fıkıh ve ilm-i hâl kitâplarını okumaktan başka çâre yoktur.”

Netice olarak, rûhun gıdâsı din, kalbin gıdâsı ise ilimdir. İlmin olmadığı yerde cehâlet vardır. Cehâletin olduğu yerde ise, din, islâmiyyet olmaz. Dinimizin emrettiği ibâdetlerin sıhhatli olabilmesi için de, üç şart vardır. Bunlardan birincisi ilimdir. İkincisi, bu ilme uygun olarak amel etmektir. Üçüncü şart da, bu ikisini ihlâs ile yapmaktır. İlmin aslı ise, sevgidir, muhabbettir. Çünkü insan sevdiğini dinler, sevmediğini ise dinlemez.
 
Üst