Bakara Sûresi - İman-ı Bilgayb

Huseyni

Müdavim

﴿ اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
blank.gif
1
Bu cümlenin evvelki cümle ile nazmını icap ettiren münasebet vecihleri ise:

Bu cümle mü’minleri medheder, evvelki cümle de Kur’ân’ı medheder. Şu her iki medih arasında bir insibab (dökülmek) vardır ki, o onu ister, o onu ister. Çünkü ikinci medih, birinci medhin neticesidir ve birinci medhe bir bürhan-ı innîdir ve hidayetin semeresi ve şahididir. Ve aynı zamanda hidayete bir yardımcı vazifesi görüyor. Çünkü mü’minleri medhetmekte imana gelmek için bir teşvik vardır. Teşvik ise bir nevi hidayettir. اَلَّذِينَ
blank.gif
2
ile مُتَّقِينَ
blank.gif
3
arasındaki münasebete gelince:

Bunların biri tahliye تَخْلِيَه diğeri tahliye تَحْلِيَه ’dir.Tahliye, تَخْلِيَه tathir etmek ve temizlemektir.Tahliye تَحْلِيَه ise, tezyin etmek ve süslendirmek mânâsınadır. Bunlar birbiriyle arkadaş olup, burada olduğu gibi, daima birbirini takip ediyorlar. Onun için kalb, takvâ ile seyyiattan temizlenir temizlenmez, hemen onun ardında imanla tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.


[NOT]Dipnot-1 “Onlar ki gayba inanırlar.” Bakara Sûresi, 2:3.
Dipnot-2 Onlar ki (bk. n-ḥ-v: İsm-i mevsûl).
Dipnot-3 “Takvâ sahipleri” Bakara Sûresi, 2:2.
[/NOT]

belâgat: sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beyanat: açıklamalar
binaenaleyh: bundan dolayıbürhan-ı innî: olaylardan kanunlara, neticelerden sebeplere, eserden eserin sahibine (müsebbip) ulaştıran delil. Dumanın ateşe delil olup göstermesi gibi
cihet: yön, tarafcâiz: sakıncasız, doğru, geçerli
fehm: anlayış, kavrayışhidayet: doğru ve hak yol, doğru yolu gösterme
icap etmek: gerektirmekilm-i usul: usul ilmi, metodoloji
intibak etmek: uymak, uygun gelmekistidad: ruhî özellikler; kabiliyet
i’câz: mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülükkaide: kural, prensip
medh: övmekmuhalif: zıt, aykırı
muhtelif: farklı, değişikmurad: istenilen şey
mutabık: uyumlu, uygunmuvafık: uygun
müfessir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından tefsir eden, yorumlayan âlim kimsenazm: dizme, tertip edip düzenleme; Kur'ân-ı Kerîmin Allah Teâlâ tarafından dizilen mübârek sözleri, ifadeleri
nazmetmek: dizmek, tertip edip düzenlemeknükte: ince ve derin mânâ
semere: meyve, netice, sonuçseyyiat: günahlar, kötülükler
tabakalar: sınıflartakvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma
tathir etmek: temizlemektezyin etmek: süslemek
ulûm-u Arabiye: Arap dili ve edebiyatına ait ilimlervaz etmek: yerlerini belirleyip koymak
vecih: yönüslûp: ifade ve anlatım tarzı
şahid: delil, tanık

<tbody>
</tbody>

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Bakara Sûresi - İman-ı Bilgayb - Sayfa: 68


Kur’ân-ı Kerim, takvâyı üç mertebesiyle zikretmiştir:Birincisi, şirki terk,İkincisi, maâsiyi terk,Üçüncüsü, mâsivâullahı terk etmektir.

Tahliye تَحْلِيَه ise, hasenat ile olur. Hasenat da, ya kalble olur veya kalıp ve bedenle olur veyahut mal ile olur.

A’mâl-i kalbînin şemsi, imandır.

A’mâl-i bedeniyenin fihristesi, namazdır.

A’mâl-i mâliyenin kutbu, zekâttır.

S - اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
blank.gif
1
hal iktizasına göre îcaz ise de, aynı mânâyı ifade eden اَلْمُؤْمِنُونَ kelimesine nazaran itnabdır (uzundur). Evet, اَلْ harfi, اَلَّذِينَ
blank.gif
2
ile مُؤْمِنُونَ
blank.gif
3
kelimesi يُؤْمِنُونَ
blank.gif
4
fiiliyle tebdil edilmiştir. Bu itnabın, îcâza tercih sebebi nedir?


C - اَلَّذِينَ esmâ-i müphemeden olduğundan, onu tayin ve temyiz eden yalnız sılasıdır. Demek bütün kıymet, sılasına aittir; başka sıfatlarında hiç kıymet yoktur. Bu ise, burada sılası olan imana büyük bir azamet vermekle insanları iman etmeye teşvik eder.

Amma مُؤْمِنُونَ kelimesine bedel fiil sigasıyla يُؤْمِنُونَ ’nin tercihi, iman fiilini hayal nazarına gösterip keyfiyetin tasvir edilmesine, dahilî ve haricî delillerin



[NOT]Dipnot-1 “Onlar ki gayba inanırlar.” Bakara Sûresi, 2:3.
Dipnot-2 Onlar ki (bk. n-ḥ-v: İsm-i mevsûl).
Dipnot-3 Mü'minler, Allah'a inananlar.
Dipnot-4 İnanırlar.
[/NOT]

azamet: büyüklüka’mâl-i bedeniye: bedenle yapılan ameller; namaz gibi
a’mâl-i kalbî: kalble yapılan ameller, kalbe ait işler; iman etmek gibia’mâl-i mâliye: mal ile yapılan ameller; zekat gibi
delil: işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şeyesmâ-i müpheme: gr. ism-i mevsuller; mânâsı kapalı isimler; yalnız başına müstakil bir mânâ taşımayan ancak kendinden sonra gelen cümle ile (sıla cümlesi) birlikte bir mânâ içeren isimler
fihriste: özetharicî: dışa ait
hasenat: iyilikler, sevaplariktiza: gereklilik
itnab: sözü uzatma; yeni bir fayda için, maksadı alışılmamış bir tarzda uzun bir söz ile ifade etmekeyfiyet: nitelik
kutb: kutup; eşyayı kendinde toplayan uç, esas maâsi: isyanlar, günahlar
mâsivâullah: Allah’tan başka her şeynahif: zayıf
nazar: bakış, görüşremzen: gizli bir mânâyı ince bir işaretle göstererek
siga: gr. kip, kalıpsıfat: vasıf, özellik, nitelik
sıla: gr. sıla cümlesi; Arapça’da “ellezî=öyleki” gibi müphem isimlerden hemen sonra gelip öncesini açıklayan cümletahliye: temizlemek, boşaltmak
takvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uymatasvir etmek: canlandırarak anlatmak, şekillendirerek bildirmek
tayin: belirlemektebdil: değiştirme
temyiz: ayırt etme, kapalı bir şeyi anlaşılır kılma îcâz: sözü kısaltma; maksadı az sözle açık ve net bir şekilde ifade etme
şems: güneşşirk: Allah’a ortak koşma

<tbody>
</tbody>

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Bakara Sûresi - İman-ı Bilgayb - Sayfa: 69


tecellîsiyle imanın istimrar ve devam ile teceddüt etmesine işarettir. Evet, delâilin zuhuru nisbetinde iman ziyadeleşir, teceddüt eder. بِالْغَيْبِ
blank.gif
1
yani, nifaksız, ihlâs-ı kalble iman ediyorlar. Veya iman edilen şeyler gayb olmakla beraber iman ediyorlar. Veyahut gaibe veya âlem-i gayba iman ediyorlar.


İman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tebliğ ettiği zaruriyat-ı diniyeyi tafsilen ve zaruriyatın gayrısını icmalen tasdik etmekten hasıl olan bir nurdur.

S - Avâm-ı nâstan, hakaik-i diniyeyi tabir eden ancak yüzde birdir.

C - Tabir etmemesi, bilmemesine delil olamaz. Evet, çok defa lisan, insanın tasavvuratından incelerini tabirden âciz olduğu gibi, kalbindeki ve vicdanındaki inceler de akla görünmez. Hattâ belâgat dâhilerinden Sekkâkî gibi bir zât, İmruu’l-Kays veya başka bir bedevînin ibraz ettiği belâgat incelerini kavramamıştır. Maahâzâ, imanın var olup olmadığı sorguyla anlaşılır. Meselâ âmi bir adama, bütün cihetleriyle, eczasiyle kudretinde ve tasarrufunda bulunan Sâniin, yarattığı bu âlemin bir cihette Sânii olup olmadığı hakkında bir sorgu yapıldığı zaman, “Hiçbir cihette değildir! Olamaz!” dese kâfidir. Çünkü, nefiy cihetinin, yani Sâni’siz olamayacağının onun vicdanında sabit olduğuna delâlet eder.

İman, Sa’d-ı Taftazanî’nin tefsirine göre; “Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur” denilmiştir. Öyleyse, iman, Şems-i Ezelîden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki,



[NOT]Dipnot-1 Gayba; Bilinmez hâller ve görünmez şeylere.
[/NOT]


Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Sa’d-ı Taftazanî: (bk. bilgiler)Sekkâkî: (bk. bilgiler)
Sâni: herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allahavâm-ı nâs: sıradan insanlar, halk tabakası
bedevî: çölde yaşayan, göçebebelâgat: sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
cihet: yön, tarafcüz-i ihtiyar: insandaki çok az seçim gücü, irade
delâil: deliller; işaretlerdelâlet: işaret etme, gösterme
dâhi: son derece zeki, deha ve hikmet sahibi kimseecza: cüzler; parçalar, kısımlar
gaib: görünmezgayb: görünmeyen
gayr: başkasıhakaik-i diniye: dini esaslar, dini meselelere ait hakikatler, gerçekler
hakikat: gerçek, asıl ve esashasıl olma: meydana gelme, oluşma
ibraz etmek: ortaya koymak, göstermekicmalen: kısaca
ihlâs-ı kalb: sadece Allah’ın rızasını gözeten kalb samimiyetiihsan etmek: bağışlamak, lütfetmek, ikram etmek
ilka etmek: vermek, atmakistimrar: süreklilik, devamlılık
ittihaz etme: edinmekudret ve tasarrufunda bulunma: güç ve iktidarının uygulama alanında bulunma; iktidar ve icraatı altında buluma
maahâza: bununla beraber, böyle olmakla birliktenefy: kabul etmemek, reddetmek
nifak: münafıklık, ikiyüzlülüksarf: harcamak, kullanmak
tabir etmek: ifade etmek, söylemektafsilen: detaylı, ayrıntılı olarak
tasavvurât: düşünceler, zihinde canlandırılan şeyler, hayallertasdik etmek: kabul etmek, onaylamak
tebliğ: bildirmek, ulaştırmakteceddüt: yenilenme, tazelenme
tecellî: ortaya çıkma, görünme, yansımatefsir: açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
vicdan: kalbe ait hislerin mazharı, aynasıvicdan-ı beşer: kalbî hislerin mazharı ve aynası olan insan vicdanı
zaruriyat/zaruriyât-ı diniye: dinin kesin ve belirli hükümleri; içtihat ve yoruma muhtaç olmayan açık hükümleriziyadeleşmek: fazlalaşmak, artmak
zuhur: ortaya çıkmaâciz: güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
âlem-i gayb: görünmeyen, fakat mahiyeti Allah tarafından bilinen başka dünyaâmi: normal halktan biri
İmruu’l-Kays: (bk. bilgiler)Şems-i Ezelî: Ezelî güneş; ezelden beri var olan, zamanla kayıtlı olmayan ve bütün tecellilerin kaynağı olan Allah
şua: ışın, güçlü ışık hüzmesi

<tbody>
</tbody>

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Bakara Sûresi - İman-ı Bilgayb - Sayfa: 70


vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kâinatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i mâneviye husule gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.

Ve keza, iman, Şems-i Ezelîden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır. Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tûbâ gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider.


blank.gif
1
﴿ وَيُقِيمُونَ الصَّلٰوةَ Bu cümlenin evvelki cümleyle bağlılığı ve münasebeti gün gibi âşikârdır. Lâkin bedenî ibadet ve taatlerden namazın tahsisi, namazın bütün hasenata fihrist ve örnek olduğuna işarettir. Evet, nasıl ki Fâtiha Kur’ân’a, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir. Çünkü namaz; savm, hac, zekât ve sair hakikatleri hâvi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî ve fıtrî ibadetlerinin nümunelerine de şâmildir. Meselâ secdede, rükûda, kıyamda olan melâikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir.


S – يُقِيمُونَ
blank.gif
2
’nin fiil sîgasıyla zikrinde ne hikmet vardır?


C - Ruha hayat veren namazın o geniş hareketini ve âlem-i İslâma yayılmış olan o intibah-ı ruhanîyi muhataba ihtar edip göstermektir. Ve o güzel vaziyeti ve o muntazam haleti hayale götürüp tasvir etmekle sâmi’lerin namaza meylini ikaz edip artırmaktır.



[NOT]Dipnot-1 “Namazı dos doğru kılarlar.” Bakara Sûresi, 2:3.
Dipnot-2 “Namazlarını kılarlar.” Bakara Sûresi, 2:3.
[/NOT]


Fâtiha: Kur’ân’ın ilk sûresi olan Fâtiha Sûresibedenî ibadet: bedene ait, bedenle yapılan ibadet—namaz gibi
ebed: sonu olmayan, sonsuzfihrist/fihriste: öz, özet, çekirdek
fitrî: yaratılıştan gelenhadise: olay
hakikat: esas, asılhalet: hâl, durum
hasenat: iyilikler, sevaplarhikmet: sır, gaye
husule gelmek: oluşmak, meydana gelmekhâvi: içeren, içine alan
idrak: kavrayış, anlayışihsan: bağış, lütuf
ihtar etmek: uyarmak, ikaz etmekihtiyarî: isteğe ait, iradeye bağlı, kendi isteğiyle tercih etme
ikaz etmek: uyarmakintibah-ı ruhanî: ruhî uyanış, gafletten sıyrılma
istidat: kabiliyet ve yetenekkesb-i muarefe etmek: tanışmak, tanışıklık kazanmak
keza: böylece, bunun gibikuvve-i mâneviye: mânevi güç, kuvvet
kâinat: evren, bütün yaratılmışlarkıyam: namazda ayakta durmak
lâkin: ama, fakatmahlûkat: yaratılmışlar, varlıklar
melâike: meleklermuhatab: seslenilen, kendisiyle konuşulan
mukavemet: dayanıklılık, dirençmuntazam: düzenli, intizamlı
musibet: belâ, felaketneşvünema: büyüyüp gelişme
nümune: örnekpeyda olmak: meydana gelmek, belirmek
ruh: canlı, şuurlu, çevresini görüp gösteren hayat kaynağırükû: namazda beli bükerek eğilmek
saadet-i ebediye: sonu olmayan, sonsuz mutluluksair: diğer
savm: oruçsecde: namazda alın üzeri yere kapanmak
sâmi’: işiten, duyansîga: gr. kip, kalıp
taat: itaat, Allah’ın emirlerine uymatahsis: hâs kılma, ayırma, özelleştirme; özel olarak seçilme
tasvir etmek: canlandırarak anlatmak, şekillendirerek bildirmekvicdan: kalbe ait hislerin mazharı ve aynası
vüs’at: genişlikâlem-i İslâm: İslâm âlemi, İslâm dünyası
ünsiyet: alışkanlık, dostlukŞems-i Ezelî: Ezelî güneş; ezelden beri var olan, zamanla kayıtlı olmayan ve bütün tecellilerin kaynağı olan Allah
şecere-i tûbâ: Cennetteki tûba ağacışâmil: kapsayan, içine alan

<tbody>
</tbody>

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Bakara Sûresi - İman-ı Bilgayb - Sayfa: 71


Evet, dağınık bir vaziyette bulunan efradı büyük bir sevinçle içtimaa sevk ettiren malûm âletin sesi gibi, âlem sahrasında dağılmış insanları cemaate dâvet eden ezan-ı Muhammedînin (a.s.m.) o tatlı sesiyle, ibadete ve cemaate bir meyil, bir şevk husule gelir.

S –يُصَلُّونَ
blank.gif
1
kelimesine bedel, itnablı يُقِيمُونَ الصَّلوةَ
blank.gif
2
’nin zikrinde ne hikmet vardır?


C - Namazda lâzım olan tâdil-i erkân, müdavemet, muhafazagibi “ikame”nin mânâlarını müraat etmeye işarettir.

Arkadaş! Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nispet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezb etmek namazın şe’nindendir. Namazın erkânı, Fütuhat-ı Mekkiye’nin şerh ettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celb etmek, namazın şe’nindendir. Namaz, Hâlık-ı Zülcelâl tarafından her yirmi dört saat zarfında tayin edilen vakitlerde mânevî huzuruna yapılan bir dâvettir. Bu dâvetin şe’nindendir ki, her kalb, kemâl-i şevk ve iştiyakla icabet etsin ve mi’racvâri olan o yüksek münâcâta mazhar olsun.

Namaz, kalblerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbânîye imtisal ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir. Zaten insan, medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhîye muhtaçtır. O vesileye müraat etmeyen veya tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilmeyen, ne kadar cahil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer.



[NOT]Dipnot-1 Namaz kılarlar.
Dipnot-2 “Namazı (ikame ederler) dos doğru kılarlar.” Bakara Sûresi, 2:3.
[/NOT]


Fütuhat-ı Mekkiye: (bk. bilgiler)Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz büyüklük, haşmet sahibi olan ve her şeyi yaratan Allah
adâlet-i İlâhîye: Allah’ın adaletiazamet-i İlâhiye: Allah’ın azameti, büyüklüğü
bilâhare: daha sonracelb etmek: çekmek
celb ve cezb etmek: kendine çekmekcemaat: namazı beraber kılan topluluk
efrad: fertler, bireylererkân: temel esaslar, şartlar; namazdaki secde gibi
esrar: sırlarezan-ı Muhammedî (a.s.m.): Hz. Muhammed’in (a.s.m.) tebliğ ettiği din olan islâmiyette, insanları ibadet yapmaya çağıran davet
hikmet: sebep, sır, gayehusule gelmek: meydana gelmek
hâsir: zarara uğrayan, zarar edenhâvi: kapsama, içine alma
icabet: kabul etmekidame: devam ettirme
ikame: yerine getirme, namazı dosdoğru kılmaimtisal ettirmek: boyun eğdirmek
itaat: emre uyma, boyun eğme; Allah’ın emirlerine uyma, yasaklarından sakınmaitnab: sözü uzatma; yeni bir fayda için, maksadı alışılmamış şekilde uzun bir söz ile ifade etme
içtima: toplanmakiçtimaî hayat: sosyal hayat
iştiyak: aşırı arzu ve istekkanun-u İlahî: Allah’ın koyduğu kanun
kemâl-i şevk: tam bir istek ve arzumalûm: bilinen
mazhar olma: erişme, nail olmami’raçvâri: âdeta Peygamberimizin (a.s.m.) miraçta Allah’ın huzuruna yükselişi gibi
muhabbet: sevgimuhafaza: koruma
müdavemet: devam etme, aralıksız yapmamünâcât: yakarış, dua
müraat etme: riayet etme, uygun hareket etme, gözetmenezih: kirden arınmış
nizam-ı Rabbânîye: bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah’ın kanunu, nizamıruh: canlı, şuurlu, çevresini görüp gösteren nurlu varlık
sahra: çölsevk ettirmek: yönlendirmek
tayin: belirlemetespit: sağlam şekilde yerleştirme
tevcih ettirmek: yöneltmektâdil-i erkân: namazı şartlarına uygun şekilde kılma ve rüku ve secde gibi temel esasların arasında biraz bekleme
ulvî: yüksek, yücevicdan: kalbe ait hislerin mazharı, aynası
yegâne: tek, eşsiz, benzersizzarfında: süresi içinde
âlem: dünyaşerh: geniş açıklama, izah etme
şe’n: özellik

<tbody>
</tbody>

 
Üst