Şualar 2. Ders - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah

Huseyni

Müdavim

besmele.jpg



Es Selamün Aleyküm.

Tevhid üzerine olan bu haftaki dersimizi birlikte mütalaa edelim inşallah.


[BILGI]BİRİNCİ MAKAMIN BİRİNCİ MEYVESİ

Bu makam münasebetiyle hatıra gelen bir salâvatın bir nüktesini beyan ediyorum. Şöyle ki:

Namaz tesbihatının âhirinde Şâfiîlerde gayet müstamel ve meşhur bir salâvat olan

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بَعَدَدِ كُلِّ دَاۤءٍ وَدَوَاۤءٍ وَبَارِكْ وَسَلِّمْ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمْ كَثِيرًا كَثِيرًا

[SUP]1[/SUP]

nın ehemmiyeti yüzündendir ki, insanın hikmet-i hilkati ve sırr-ı câmiiyeti ise, her zaman, her dakika Hâlıkına iltica ve yalvarmak ve hamd ve şükür etmek olduğundan, insanı dergâh-ı İlâhiyeye kamçı vurup sevk eden en keskin ve müessir sâik, hastalıklar olduğu gibi, insanı kemâl-i şevkle şükre sevk eden ve tam mânâsıyla minnettar edip hamd ettiren tatlı nimetler ise, başta şifalar ve devalar ve afiyetler olduğundan, bu salâvat-ı şerife gayet müşerref ve mânidar olmuştur. Ben bazan[SUP] 2[/SUP] بِعَدَدِ كُلِّ دَاۤءٍ وَدَوَاۤءٍdedikçe, küre-i arzı bir hastahane suretinde ve maddî ve mânevî bütün dertlerin ve ihtiyaçların dermanlarını ihsan eden Şâfî-i Hakikînin pek âşikâr bir mevcudiyetini ve küllî bir şefkatini ve kudsî ve geniş bir rahîmiyetini hissediyorum.

Hem meselâ, dalâletin gayet müthiş mânevî elemini hisseden bir adama iman ile hidayet ihsan etmek, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden, o cüz’î ve fâni ve âciz adam, bütün kâinatın Hâlıkı ve Sultanı olan Mâbudunun muhatap bir abdi olmak ve o iman vasıtasıyla bir saadet-i ebediyeyi ve şahane ve çok geniş ve şâşaalı bir mülk-ü bâki ve bâki bir dünyayı ihsan etmek; ve onun gibi bütün mü’minleri dahi derecelerine göre o lûtfa mazhar etmek olan bu ihsan-ı ekber yüzünde ve simasında bir Zât-ı Kerîm ve Muhsinin öyle bir hüsn-ü ezelîsi ve öyle bir cemâl-i lâyezâlîsi görünür ki, böyle bir lem’asıyla bütün ehl-i imanı kendine dost ve has kısmını da âşık yapıyor. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cüz’î imanı, ya mütehakkim ve hodbin Mutezileler gibi kendi nefsine veya bazı esbaba havale eder ki, hakiki fiyatı ve bahası Cennet olan o Rahmânî pırlanta, bir cam parçasına inip, âyinedarlık ettiği kudsî cemâlin lem’asını kaybeder.

İşte bu üç misale kıyasen, daire-i kesretin müntehâsındaki cüz’iyâtın, cüz’iyât-ı ahvâlinde, tevhid noktasında cemâl-i İlâhînin ve kemâl-i Rabbânînin binler envâı ve yüz bin çeşitleri onlarda temerküz cihetinde görünür, anlaşılır, bilinir, tahakkuku sabit olur.

İşte, tevhidde cemâl ve kemâl-i İlâhînin kalben görünmesi ve ruhen hissedilmesi içindir ki, bütün evliya ve asfiya, en tatlı zevklerini ve en şirin mânevî rızıklarını, kelime-i tevhid olan Lâ ilâhe illâllah zikrinde ve tekrarında buluyorlar.

Hem kelime-i tevhidde azamet-i kibriyâ ve celâl-i Sübhânî ve saltanat-ı mutlaka-i rububiyet-i Samedâniye tahakkuk etmesi içindir ki, Resul-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm ferman etmiş:

اَفْضَلُ مَا قُلْتُ اَنَا وَالنَّبِيُّونَ مِنْ قَبْلِى لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ [SUP]3[/SUP]

Yani: “Ben ve benden evvel gelen peygamberlerin en ziyade faziletli ve kıymetli sözleri, Lâ ilâhe illâllah kelâmıdır.”


1 : “Allah’ım, Efendimiz Muhammed’e (a.s.m.) ve Efendimiz Muhammed’in (a.s.m.) âline, bütün hastalıklar ve ilaçlar adedince salât eyle ve onu ve âlini çok çok mübarek kıl ve selâm et.”

2 : “Bütün hastalıklar ve ilâçlar adedince.”


3 : Muvatta’, Kur’ân, 32, Hac, 246; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:153; el-Elbânî, Sahihu’l-Câmii’s-Sağîr, no: 1113.

Şuâlar
[/BILGI]


[TAVSIYE]Konuyla ilgili ders: Açıklamalı Risale Dersleri 15 - Tevhid Nazarıyla Bakmak

Daha önceki derslerimize ulaşmak için tıklayın: Risale Açıklamalı/[/TAVSIYE]
 
Son düzenleme:

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 24 - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah

İmanımızın mührü Tevhid..Bize ilk farz olan inaç ve teslimiyet..

(La )'dünyaya ve içindeki tüm kanunlara olsun.(.İlahe illallah )tüm mülkün sahibi olan a teslimiyetimizdir...

Efendimizin (sav) ilk ödevi ,ilk görevi bu inanç temelleri üzerine oldu..
Resul-ü Ekrem,(sav) insanların himmet ve gayretlerini tahkiksiz, araştırmasız, teemmülsüz ve tetkiksiz olarak birşeye bağlamalarından kurtararak, Cenâb-ı Hakk'a bağlamıştır. Tetkik, teemmül ve tefekkür neticesinde elde edilecek tahkiki imanın yolunu göstermiştir. Bundan ötürüdür ki, hakiki imanı elde etmiş mü'minler kainattaki bütün hadiseler aleyhlerine dönse bile sarsılmaz, mukavemet ederler.

Cenab-ı Hakk bizlere basiret ve ma'rifet ihsan etsin. Herşeyde O'nun varlığını ve birliğini müşahade edelim. Tefekkür, araştırma ve tahkik yoluna girerek, taklidi imandan kurtulup, O'na imanımızı artıralım. Amin...
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 24 - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah

[BILGI]Bu makam münasebetiyle hatıra gelen bir salâvatın bir nüktesini beyan ediyorum. Şöyle ki:

Namaz tesbihatının âhirinde Şâfiîlerde gayet müstamel ve meşhur bir salâvat olan

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بَعَدَدِ كُلِّ دَاۤءٍ وَدَوَاۤءٍ وَبَارِكْ وَسَلِّمْ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمْ كَثِيرًا كَثِيرًا
[SUP]1[/SUP]

nın ehemmiyeti yüzündendir ki, insanın hikmet-i hilkati ve sırr-ı câmiiyeti ise, her zaman, her dakika Hâlıkına iltica ve yalvarmak ve hamd ve şükür etmek olduğundan, insanı dergâh-ı İlâhiyeye kamçı vurup sevk eden en keskin ve müessir sâik, hastalıklar olduğu gibi, insanı kemâl-i şevkle şükre sevk eden ve tam mânâsıyla minnettar edip hamd ettiren tatlı nimetler ise, başta şifalar ve devalar ve afiyetler olduğundan, bu salâvat-ı şerife gayet müşerref ve mânidar olmuştur. Ben bazan[SUP] 2[/SUP] بِعَدَدِ كُلِّ دَاۤءٍ وَدَوَاۤءٍ dedikçe, küre-i arzı bir hastahane suretinde ve maddî ve mânevî bütün dertlerin ve ihtiyaçların dermanlarını ihsan eden Şâfî-i Hakikînin pek âşikâr bir mevcudiyetini ve küllî bir şefkatini ve kudsî ve geniş bir rahîmiyetini hissediyorum.



1 : “Allah’ım, Efendimiz Muhammed’e (a.s.m.) ve Efendimiz Muhammed’in (a.s.m.) âline, bütün hastalıklar ve ilaçlar adedince salât eyle ve onu ve âlini çok çok mübarek kıl ve selâm et.”

2 : “Bütün hastalıklar ve ilâçlar adedince.”
[/BILGI]


İnsanın yaratılışının hikmeti ve alemin her yerine sirayet etmiş hisleri, zaman ve mekana sığmayan arzuları, sonsuz acizlikleri ve fakirlikleri sebebiyle her an ihtiyaçlarına cevap verebilecek, arzularını işitecek, dertlerine derman olacak, her dakika ölümden, zeval ve firaktan inleyen kalbini teskin edecek Allaha yalvarmaya, dergahında diz çökmeye ve hamd, sena ve şükürle mukabale etmeye muhtaçtır. Yaratılışı bunu gerektiriyor. Musibetler bizleri Allah'a yaklaştıran, dergahına sevk eden birer kamçı hükmünde olduğu gibi, sağlık ve afiyetler de hamd ve şükrümüze vesile olmakta. Okuduğumuz salavatlarda da bu manalar var. Üstad Hazretleri yukarıdaki salavatı okuduğu zamanlarda, بِعَدَدِ كُلِّ دَاۤءٍ وَدَوَاۤءٍ - bütün hastalıkalr ve ilaçlar adedince - kısmını okurken, hastalıklarına ve başındaki musibetlere Allah'ın cc. külli bir şefkatle mukabele ettiğini ve geniş rahmetini hissettiğini söylüyor. Kainat Allah'ın elinde, taht-ı idaresinde olduktan sonra, hastalık ve musibetlerde insana dost oluyor. Bir Allah'a inanmak, sadece Ondan istemek insana huzur veriyor, derdine şifa oluyor. Tefekkürde derinleşerek bizlerde bu manalara yaklaşabiliriz.

Tevhid haricinde musibetlere bakanlar ise hep bir sebebe bağlıyor yaşadıklarını. Kendisi haricinde suçlu arıyor yahut bilinçsizce, rasgele, tesadüfen musibet onu bulmuş gibi düşünebiliyor. Hem böyle baktıkları için, o sebeplerden dileniyorlar dertlerinin devalarını. Dua yerine isyanlar ve ümitsizlikler hakim oluyor bu bakış açısında.

Varlıkta, sağlık ve afiyette ise hamd ve şükür yerine, "ben yaptım, ben çalıştım, benim aklım, benim oğlum, benim malım- mülküm, benim güzelliğim ya da şunun-bunun sayesinde, falan kişi vesile oldu, filan kişi olmasaydı olmazdı" gibi sebeblere taksim ediliyor olup bitenler. Bir olana hamdetmek ve şükretmek yerine binlere övgüler yağdırmaya mecbur kalıyorlar. Ya da kendilerine herşeyi maledip üstü kapalı bir nevi rububiyet davasında bulunuyorlar.

Allah tevhid cc. nazarıyla bakmayı ve öyle yaşamayı, yoklukta huzuruna varıp istemeyi, varlıkta hamdedip şükretmeyi cümlemize nasib eylesin, amin.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 24 - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah


[BILGI]Hem meselâ, dalâletin gayet müthiş mânevî elemini hisseden bir adama iman ile hidayet ihsan etmek, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden, o cüz’î ve fâni ve âciz adam, bütün kâinatın Hâlıkı ve Sultanı olan Mâbudunun muhatap bir abdi olmak ve o iman vasıtasıyla bir saadet-i ebediyeyi ve şahane ve çok geniş ve şâşaalı bir mülk-ü bâki ve bâki bir dünyayı ihsan etmek; ve onun gibi bütün mü’minleri dahi derecelerine göre o lûtfa mazhar etmek olan bu ihsan-ı ekber yüzünde ve simasında bir Zât-ı Kerîm ve Muhsinin öyle bir hüsn-ü ezelîsi ve öyle bir cemâl-i lâyezâlîsi görünür ki, böyle bir lem’asıyla bütün ehl-i imanı kendine dost ve has kısmını da âşık yapıyor. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cüz’î imanı, ya mütehakkim ve hodbin Mutezileler gibi kendi nefsine veya bazı esbaba havale eder ki, hakiki fiyatı ve bahası Cennet olan o Rahmânî pırlanta, bir cam parçasına inip, âyinedarlık ettiği kudsî cemâlin lem’asını kaybeder.
[/BILGI]

İman ile hidayeti nasib eden Allah'tır(cc.). Kulun iman ve hidayeti irade etmesi yani istemesi iman ve hidayetin şartlarından sadece bir tanesidir. İnsanın iman ve hidayeti elde etmesinde sadece bir hissesi vardır. Hidayeti nasib eden Allah cc. ise sadece o kulun talebi üzerine değil, daha bilemediğimiz çok hikmetlere binaen iman ve hidayeti ihsan ediyor. Allah cc. istedikten sonra kul böyle bir talepte bulunmasa da iman ve hidayeti nasib edebilir. Bu da mutezilelerin sapkın görüşünü çürütüyor.

Mutezileler "kul fiilinin yaratıcısıdır" gibi sapkın bir görüşü savunarak Allah'ın cc. ihsan ettiği iman ve hidayet nimetini kulun iradesinden biliyorlar. "Kul istemeseydi imanı ve hidayeti elde edemezdi" gibi bir düşünce ile, Allah'ın cc. gözettiği daha nice hikmetleri güya devre dışı bırakıp, Allah'ın iman ve hidayet nimetine mazhar olmuş kişilerin üzerinde tecelli eden ihsan ve lütufları görmezden geliyorlar.

Halbuki iman bir nurdur, Allah'ın bir lütfu, ihsanı, nimetidir. Kainatın sırları ve kainat içindeki insanın, neden buraya geldiği, nereden geldiği ve yolculuğunun sonunda neler olacağı gibi meseleler ancak iman nuruyla aydınlanır, mana kazanır. İman olursa Allah'ın isimleri o kişi üzerinde tecelli eder. İman sayesinde insan Allah'a muhatap ve dost olur. Daha da ilerisi o vesileyle Allah'a cc. aşkla şereflenir. Ebedi saadete bu vesile ile kavuşabilir. Ve ancak iman etmekle ve imanı Allah'ın cc. bir lütfu, ihsanı olarak bilmekle huzur bulabilir. Kendinden bilse ya da başkalarını imanına vesile olarak bilse imanı huzur vermez.

Nimet şükür gerektirir, nimeti kendinden bilen, Allah'a hamd ve şükür ile mukabele etmez. Haliyle hamd ve şükür kapısını kapatmış olur.

Tevhid nazarıyla bakılsa, insan hem kendine yapılan iman ve hidayet lütfunun, hem de tüm iman ve hidayete erişmiş kimselerin imanlarıyla mütelezziz olur. İman ve hidayete mazhar olanlar adedince, külli bir hamd ve şükre vesile olur.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 24 - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah

[NOT]İşte bu üç misale kıyasen, daire-i kesretin müntehâsındaki cüz’iyâtın, cüz’iyât-ı ahvâlinde, tevhid noktasında cemâl-i İlâhînin ve kemâl-i Rabbânînin binler envâı ve yüz bin çeşitleri onlarda temerküz cihetinde görünür, anlaşılır, bilinir, tahakkuku sabit olur.[/NOT]


Üstadın verdiği geçen misallerden de anlaşılacağı üzere tevhidde Cemâl-i İlâhi ve Kemâl-i Rabbânî tezahür ediyor, ortaya çıkıyor. Tevhid olmazsa, o kemaller ve cemaller perdeli kalıyor, görünmüyor. Bir yerine binlere müracaat ediliyor. Güzellikler kişinin kendi nefsinden ya da sebeb olanlardan, tesadüflerden biliniyor.

Allah cc. mevcudatın tamamında vahidiyetini gösterdiği gibi, en küçük varlıklarda da ehadiyetini gösteriyor. Bütünde isim ve sıfatlarıyla tecelli ettiği gibi cüz'iyatta da tecelli ediyor. Bütünü göremeyenlere cüz'iyatla da hitap ediyor. Mesela denizi ihata edemeyen nazarımızdan dolayı, denizin göremediğimiz kısmında güneşin yansımalarını inkar edemeyiz. Güneşin ondaki tecellilerini göremiyoruz diye kalan kısmını başka güneşler aydınlatıyor diyemeyiz. Çünkü denizin her bir kabarcığında da güneş tecellileriyle bulunduğundan, diğer bütün kabarcıkların da güneşle aydınlandığına kanaat getiriyoruz. Cüz'iyattaki tecelli külli tecelliye delil hükmüne geçiyor.

Bunun gibi Allah cc. kainatın her yerine dağılmış mevcudatı insan nazarı ihata edemediğinden, onu, şirke sapmaya bir mazeret olmaması için ve zihni dağıtmamak için, cüz'iyatta da kainatın tamamında olan tecellileri topluyor. Mesela insanda ve hayatta tüm kainatta tecelli eden isim ve sıfatları toplayarak, insanı ve kainatı bu kainatın merkezine koyuyor. Sadece bir insanın maddiyatına ve maneviyatına bakarak Allah'ın cc. isim ve sıfatlarının tecellilerini görebiliyoruz. Eğer böyle olmasa idi, Allah'ın varlığını anlayabilmek ve kesin iman etmek için kainatın en uç noktalarına kadar nüfuz eden ilmimiz olması gerekecekti. Hatta bu da yetmeyip, bulunduğumuz zamanın da ötelerine nüfuz eden bir ilmimiz olması gerekecekti. Çünkü Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellileri sonsuzdur.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 24 - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah

Amin, ecmain. Derslerimize sizler de katılabilirsiniz...
 

Denis

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 24 - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah

Sizler kadar güzel anlatırsam katılmak isterim de şimdilik beni muaf tutun olur mu Hüseyni kardeş ..
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 24 - En Faziletli Söz - Lâ İlâhe İllallah

Tevhidde Zirve Birkaç Söz


Tirmizi, İbn-i Abbas’tan rivayet ediyor:


“Ey delikanlı!

Sana birkaç kelime öğreteyim:

Sen Allah’a ait hakları koru ki, Allah da seni muhafaza etsin.

Evet Allah’ı gözet ki, O’nu karşında bulasın.

İstediğin zaman Allah’tan iste. Yardımı isteyecek olursan yine Allah’tan iste ve bil ki; bütün ümmet toplanıp sana bir menfaat dokundurmaya çalışsalar, ancak senin için Allah’ın yazdığı bir şeyin menfaatını dokundurabilirler.

Yine bütün insanlar toplansa, sana zarar vermeye gayret etseler, zerre kadar zarar veremezler; ancak Allah’ın takdir edip yazmış olduğu şey müstesna.

Artık kalemler kaldırıldı, yazılar kurudu.”

268



İşte bu kadar kısa, öz cümleler içine; kadere, teslimiyete ait en girift, en zor meseleler sığdırılmış ve en sade bir üslupla, bu derin mevzu vüzuha kavuşturulmuştur.

Aynı zamanda aksiyon ve hamle adına; ibadet ma’nâsını da dahil ederek söylenebilecek pek çok şey bu birkaç cümlede hülasa edilmiştir.

-Sonsuz Nur-
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst