Aleyhissalatü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun |
Allahu Ekber: “Allah en büyüktür” |
Halık: yaratıcı, herşeyi yaratan Allah |
Kadîr-i Mutlak: herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kuvvet sahibi Allah |
Kadîr-i Zülcelâl: kudreti herşeyi kuşatan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah |
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân |
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) |
Sübhânallah: “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” |
Vâcibü’l-Vücud: varlığı mutlaka zorunlu olan ve yokluğu asla düşünülemeyen Allah |
Vâhid-i Ehad: birliği herşeyi kaplayan ve herbir şeyde görülen Allah |
acaib: şaşırtıcı, garip şeyler |
acîp: şaşırtıcı, hayranlık verici |
azamet-i kibriyâ: Allah’ın büyüklüğünün varlıkları kuşatması |
bâki: devamlı, sürekli, ölümsüz |
cevv-i semâ: hava boşluğu, atmosfer |
delâlet: delil olma, işaret etme |
ecrâm-ı ulviye: gökteki büyük cisimler |
efrad: fertler, bireyler |
feza: uzay |
ihtar: hatırlatma, ikaz |
ihtifa etmek: gizlenmek |
kudret: Allah’ın güç, kuvvet ve iktidarı |
lisan-ı hal: hal dili |
mevcudiyet: varlık |
muntazam: düzenli, intizamlı |
mutî: emre uyan, itaatkâr |
nefer: asker, er |
nuranî: nurlu, parlak |
ra’d: gök gürültüsü |
saltanat-ı Ulûhiyet: Cenâb-ı Hakkın ilâhlık saltanatı, egemenliği |
sefine: gemi |
semâvât: gökler |
seyyare: gezegen |
sâir: diğer, başka |
takdis etmek: Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etmek |
talim: öğretme, eğitme |
tanzim: düzenleme, düzene koyma |
tavzif etmek: vazifelendirmek |
tecessüm etmek: cisimleşmek |
tedbir: idare etme, çekip çevirme |
tekbir etmek: Allah’ın büyüklüğünü dile getirmek |
tesbih: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma |
tesbihat: Allah’ı noksan sıfatlardan yüce tutan sözler |
teshir: emir altında tutma |
vahdet: Allah’ın birliği |
vücub-u vücud: Allah’ın varlığının zorunlu olması |
zemin: yer |
zâhir: açık, âşikar |
âhiret âlemi: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat |
şaşaa: gösteriş, parlaklık |
şehadet: şahidlik, tanıklık |
şiddet-i zuhur: çok kuvvetli şekilde görünme |
Sosyal İmleme