sırlarına dair benim için medar-ı teselli bir nur ihsan etmişti. Onunla o acı, elîm, hazîn vaziyetimi unutmaya çalışıyordum.Yazar : Risale Forum
Vatanımı, ahbabımı, akaribimi unutabiliyordum. Fakat, vâ hasretâ, birisini unutamıyordum. O da hem biraderzadem, hem mânevî evlâdım, hem en fedakâr talebem, hem en cesur bir arkadaşım olan merhum Abdurrahman idi. Altı yedi sene evvel benden ayrılmıştı. Ne o benim yerimi biliyor ki yardıma koşsun, teselli versin; ve ne de ben onun vaziyetini biliyordum ki onunla muhabere edeyim, dertleşeyim. Benim bu ihtiyarlık vaziyeti zamanımda öyle fedakâr, sadık birisi bana lâzımdı.
Sonra, birden, birisi bana bir mektup verdi. Mektubu açtım, gördüm ki, Abdurrahman’ın mahiyetini tam gösterir bir tarzda bir mektup ki, o mektubun bir kısmı Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları içinde, üç zâhir kerameti gösterir bir tarzda derc edilmiştir. O mektup beni çok ağlattırmış ve el’an da ağlattırıyor. Merhum Abdurrahman, o mektupla, pek ciddî ve samimî bir surette, dünyanın ezvâkından nefret ettiğini ve en büyük maksadı, bana yetişip, küçüklüğünde benim ona baktığım gibi o da ihtiyarlığımda bana hizmet etmekti. Hem, dünyada benim hakikî vazifem olan neşr-i esrar-ı Kur’âniyede, muktedir kalemiyle bana yardım etmekti. Hattâ mektubunda yazıyordu: “Yirmi otuz risaleyi bana gönder; herbirisinden yirmi otuz nüsha yazıp ve yazdıracağım” diyordu.
O mektup, bana, dünyaya karşı kuvvetli bir ümit verdi. Dehâ derecesinde zekâya mâlik ve hakikî evlâdın çok fevkinde bir sadakat ve irtibatla bana hizmet edecek böyle cesur bir talebemi buldum diye, o işkenceli esareti, o kimsesizliği, o gurbeti, o ihtiyarlığı unuttum.
O mektuptan evvel, iman-ı bi’l-âhirete dair tab ettirdiğim Onuncu Sözün bir nüshası eline geçmişti. Güya o risale ona bir tiryak idi ki, altı yedi sene zarfında aldığı bütün mânevî yaralarını tedavi etti. Gayet kuvvetli ve parlak bir imanla ecelini bekliyor gibi, bana o mektubu yazmış. Bir iki ay sonra Abdurrahman vasıtasıyla yine mes’udâne bir hayat-ı dünyeviye geçirmek tasavvurunda iken, vâ hasretâ, birden onun vefat haberini aldım. Bu haber o derece beni sarstı ki, beş
Abdurrahman: (bk. bilgiler) ahbab: dostlar, sevenler akarib: akrabalar, yakınlar biraderzade: kardeş oğlu, yeğen dair: ilgili, ait dehâ: olağanüstü zeka sahibi olma derc etmek: içine yerleştirmek ecel: ölüm vakti elîm: acı ve sıkıntı veren el’an: halen, şimdi esaret: esirlik, tutsaklık evlâd: çocuk evvel: önce ezvâk: zevkler, lezzetler fevkinde: üstünde fıkra: bölüm gurbet: gariplik, yabancı memlekette olma hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı hazîn: hüzün veren, acıklı ihsan etmek: bağışlamak, sunmak iman-ı bi’l-âhiret: âhirete iman irtibat: bağ, ilişki keramet: Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hâl ve özellik mahiyet: nitelik, özellik maksad: amaç, hedef medar-ı teselli: teselli kaynağı merhum: rahmete kavuşmuş, vefat etmiş mes’udâne: mutlu bir şekilde muhabere etmek: haberleşmek muktedir: güçlü, iktidar sahibi mâlik: sahip neşr-i esrar-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın içindeki sırları anlatan risaleleri neşretme, yayma nüsha: kopya risale: Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden herbiri sadakat: bağlılık sadık: doğru, bağlı suret: biçim, şekil tab ettirmek: bastırmak talebe: öğrenci tasavvur: düşünme, hayal etme tiryak: derman, ilâç vasıtasıyla: aracılığıyla vaziyet: durum, hâl vâ hasretâ: ne yazık ki zarfında: içinde zâhir: açık bir şekilde görünen
Sosyal İmleme