Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah |
Rab: her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah |
dalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık |
dinsizdârâne: dinsizcesine |
düstur-u hakikat: gerçeğe ulaştıran prensip |
ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler |
ehl-i diyanet: dindar insanlar |
ehl-i dünya: dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler |
ehl-i gaflet: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olanlar |
ehl-i hidayet: doğru yolda olanlar, iman etmiş olanlar |
ehl-i ilim: ilimle uğraşan kişiler, alimler |
ehl-i tarikat: bir tarikata bağlı olanlar |
enâniyet: benlik, gurur |
hak: doğru, gerçek |
hakperestlik: sadece doğruyu savunma |
haşiye: dipnot |
hodgâmlık: bencillik |
ihlâs: ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme, samimiyet |
ihsan: bağış, iyilik, lütuf |
ihtilâf: anlaşmazlık, uyuşmazlık |
istinad etmek: dayanmak |
itimad etmek: güvenmek, dayanmak |
ittifak: anlaşma, birlik |
izzet: değer, itibar, yücelik |
külliyet: geniş kapsamlı oluş |
medet: yardım |
men talebe ve cedde, vecede: kim birşeyi ister ve elde etmek için ciddî çalışırsa istediği şeye ulaşır |
meşrep: hareket tarzı, metod |
muavenet: yardımlaşma |
muhabbet: sevgi |
muhalif: aykırılık gösteren, uymayan |
muvaffak: başarılı olma, erişme |
mânen: manevî olarak |
mükellef: yükümlü |
müracaat etmek: başvurmak |
netice: son, sonuç |
nifak: münafıklık, ikiyüzlülük |
samimî: içten |
taassup: körü körüne bağlılık |
tarik-i hak: hak ve hakikat yolu |
tebliğ: bildirme |
teveccüh-ü nâs: insanların ilgi göstermesi |
tevehhüm etmek: sanmak, zannetmek |
tevfik: başarılı kılma |
tezellül: alçalma |
vahîm: dehşet verici |
vazife: görev |
vifak: dayanışma, uygun hareket etme |
yegâne: tek |
zaaf: zayıflık, kuvvetsizlik |
zelil: alçak, aşağılık |
zillet: hor ve hakir olma, aşağılanma |
zâhir-i meşreb: hareket tarzının ve yöntemin dışa yansıyan görünümü |
zîrüzeber olmak: alt üst olmak, dağılmak |
şer: kötülük |
şâmil: içine alan, kapsamlı |
Sosyal İmleme