Dünyevi Dostluklar Ahirette Nasıl Düşmanlığa Dönecek?

TUVRES

Member
icon1.png
Dünyevi Dostluklar Ahirette Nasıl Düşmanlığa Dönecek?


Dünyevi Dostluklar Ahirette Nasıl Düşmanlığa Dönecek?

Ukbe bin Ebi Muayt Mekke müşriklerinden kötü niyetli olmayan bir adamdı. Resûlüllahla her karşılaştığında ona saygıyla bakar, iyi münasebetini bozmamaya gayret ederdi. Hatta uzun yolculuktan döndüğünde Mekke’de yemek yedirmeyi adet edinmişti. İşte yine böyle bir yolculuktan dönmüş, vereceği yemeğe Resûlüllahı da davet edecek kadar yakınlık göstermişti.

Efendimiz Ukbe’nin artık gönlünün imana hazır hale geldiğini düşünerek yemek davetine şöyle karşılık verdi:

– Ukbe, davetine gelirim ama yemeğini yemem. Yemeğinden yemem için seni yaratan Allahı inkar etmemeni, onun Resûlüne de şehadet etmeni beklerim. Senin gibi iyi niyetli bir insan küfürde ısrar etmemeli artık.

Ukbe bu teklife çok da direnmedi. Efendimizin isteğine olumlu cevap vererek iman eden herkesin söylediği şehadet kelimesini söyleyiverdi. Efendimiz sevinmişti. Ukbe’nin iman etmesine sebep olmuştu çünkü.

Ne var ki, Ukbe’nin Mekke’de putperest dostları da vardı. Haber bir anda onlara da ulaştı. Onların içinde Übey bin Halef katı bir müşrik dosttu.

Duyduğu haber hiç de hoşuna gitmemişti. Hemen gelip arkadaşını suçlayıcı sorular sormaya başladı:

– Duyduğuma göre Muhammed’i yemeğe davet etmişsin. Bununla da kalmayıp onun teklif ettiği şehadet kelimesini de söylemişsin.

– Evet, dedi, öyle oldu. Onun istediği şehadet kelimesini de söyledim.

Müşrik dostu, olamaz, dedi. İşte bu olamaz. Hem şehadet kelimesini söyleyeceksin hem de bizimle dost olacaksın. Bu, olacak şey değil.

İlave etti:

– Bu sana pahalıya mal olur. Bundan sonra hiçbir yerde iş bulamazsın.

Ukbe, müşrik dostunun sözlerinden endişe etmiş, getirdiği şehadet kelimesinden pişmanlık duymaya başlamıştı.

– Olayı büyütme, dedi. Ben sadece Ukbe’nin yemeğini yemeden gitti, diye bir söylenti çıkmaması için utandığımdan şehadet kelimesini getirdim, yoksa ona inandığımdan değil.

Übey kopardığı bu tavizden memnun olmuş, ama yeterli de bulmamıştı. Daha da ileri giderek yol gösterdi:

– Biz bu sözlerinin doğruluğunu ancak gidip ona tükürdükten sonra kabul ederiz. Gideceksin, Onu sevmediğini ifade eden bir tükürük fırlatacaksın, o zaman anlarız senin ona inanmadığını. Yoksa bizi savamazsın boş sözlerle.

İmana karşı yeni ısınır hale gelmiş olan Ukbe’nin kalbi maalesef artık geriye dönüşe geçmiş, dostlarının baskısına dayanamayarak vazgeçmişti getirdiği şehadet kelimesinden. Doğruca Efendimizin Darunnedve’de ibadet ettiği yere gitti. Dilinin ucunda topladığı tükürüğü fırlatmak üzere hazırlanırken ansızın bir rüzgar çıktı. Dudakları arasından çıkan tükürük geriye dönerek kendi suratına yapışıp hem de ateş gibi yaktı. Ertesi günü Ukbe’yi yanağındaki yanık iziyle görenler sordular.

– Sende böyle bir yanık izi yoktu. Ne zaman oldu bu yara?

Ukbe saklamadan anlattı:

– O’na doğru tükürdüğüm tükürük kendime geri dönüp suratıma yapışarak ateş gibi yaktı, bu izi kaldı.

Ne yazık ki yarı iman etmişken dostlarının baskısı yüzünden gerisin geriye dönen Ukbe, Bedirde küfür üzere öldü.

İşte bu hadise üzerine Furkan suresi ayet (27-28) geldi. Burada dostlarının yanlış telkinlerine uyanların ellerini ısırarak ahirette nasıl pişmanlık duyacaklarını anlattı:

– Ah, ne olurdu keşke falanı dost edinmeseydim, onun isteğine boyun eğmese, sözlerine itimat etmeseydim. Getirdiğim şehadet kelimesinden vazgeçirip Peygamberle birlikte olmama mani oldu, şeytana uydurdu. Ne kötü dostmuş meğer onlar.
 
Üst